(Minghui.org) Her zaman bir şeyi beklediğimi hissederdim. Gece gökyüzüne baktığımda, asırlık soruları düşünmeden edemiyordum. Ben kimim? Nereden geliyorum?

Ne zaman ''memleket'' ya da ''ev'' kelimelerini görsem ya da duysam, içimde derin bir özlem hissederdim. Edebiyat, felsefe, sanat ve diğer alanlarda okumamın bir nedeni de bu olabilir. Hayatın anlamını ararken Budizm, Taoizm ve Hıristiyanlık üzerine çalıştım. Ama bana hitap eden bir şey bulamadım.

Eğitimimi 1998 yılında bitirdim ve bir kömür ocağında çalışmaya başladım. Şans eseri küçük bir kitapçıda Shifu Li Hongzhi tarafından yazılmış olan Daha İleri Yükselmeler İçin Esaslar kitabını buldum. Shifu'nun sözleri daha önce okuduğum hiçbir şeye benzemiyordu.

Birkaç gün sonra Falun Dafa'nın temel kitabı olan Zhuan Falun'u gördüm. Doğruluk, Merhamet ve Hoşgörünün üç ilkesi sihirli bir şekilde beni kendine çekti. "Sonunda buldum!" diye düşündüm.

Daha da sevindirici olan şey annemin ve kız kardeşlerimin Falun Dafa uygulamasına katılmalarıydı. 50 yaşından büyük olan annem sadece birkaç ay uyguladıktan sonra önceki hastalığından tamamen kurtuldu. Dört kişilik ailemizin tamamı sevinçle uygulama yapıyordu.

Pekin'de Falun Dafa'yı Savunmak

20 Temmuz 1999 tarihinde, Çin Komünist Partisi (ÇKP), Falun Dafa'yı zulüm etmeye başladığında, biz hâlâ Falun Dafa'yı bulmuş olmanın mutluluğu ve sevinci içindeydik. Bu olay bizi tamamen hazırlıksız yakaladı. Şaşkındık ve ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk.

2000 yılında birçok uygulayıcının Falun Dafa'yı savunmak için Pekin'e gittiğini duyduk. Bunun üzerine ailemle konuştum ve annemle birlikte oraya gitmek istedik. Büyük kız kardeşimin çocuğu sadece üç yaşındaydı ve küçük kız kardeşim yeni evlenmişti, bu yüzden onlar için gitmek kolay değildi. Ancak her iki kız kardeşim de gitmeye kararlıydı. Hepimiz bütün hayatımızı Falun Dafa'ya adamak istiyorduk.

21 Temmuz 2000'de yerel devlet güvenliğinin gözetim ve ablukasını aşmayı başardık (o zamanlar polis evimizi 24 saat izliyordu) ve kararlı bir şekilde Pekin'e doğru yola çıktık.

Sabah erken saatlerinde Tiananmen Meydanı'na vardık. Her şey sessizdi ve meydan kalabalıktı.

Ancak bu "turistler" hepsi gariptiler onlar ya Falun Dafa uygulayıcısıydı ya da sivil polisti. Tiananmen Meydanı'nın merkezine gittik. Annem orada "Falun Dafa" yazılı bir pankart açtı ve geri kalanımız meditasyon yapmaya başladık.

Birkaç dakika içinde, polis her yönden yaklaştı ve ardından bir polis arabası geldi. Bize saldırdılar ve bizi minibüse zorla bindirdiler. Diğer uygulayıcılar zaten diğer polis arabalarında idi. Korkmuyorduk hatta başka uygulayıcıları görünce aksine rahatladık. Minibüs dolana kadar teker teker içeri itildik.

Ardından bizi Tiananmen Meydanı'ndaki polis karakoluna götürdüler. Avluya girdiğimizde, Dafa uygulayıcıları ile dolu olduğunu gördük. Çin'in farklı bölgelerinden gelmemize rağmen, büyük bir aile gibi hissettik. Mutlulukla deneyimlerimizi paylaştık ve acıktığımızda getirdiğimiz yiyecekleri birbirimizle paylaştık.

Bazı uygulayıcılar Kuzeydoğu Çin'den veya Fujian eyaletinden geliyordu, diğerleri bisikletle gelmiş veya bir aydan fazla yürümüştü. Temiz, kararlı ve özverili tutumları etkileyiciydi. Bu beni gözyaşlarına boğdu. Hong Yin'i tekrarladık. Yüzlerce uygulayıcı birlikte tekrarladı; seslerimiz tüm avluda yankılandı.

Öğle vaktine gelindiğinde, avlu Dafa uygulayıcıları ile dolmuştu. Büyük bir otobüs geldi ve bizden bilinmeyen bir yöne giden otobüse binmemiz istendi. Bu noktada ailemden ayrılmıştım. Polislerin hepsi silahla donanmıştı. Bazı uygulayıcılar sordular: "Bizi vuracaklar mı?" Daha sonra bizi Pekin çevresindeki farklı il ve ilçelerdeki gözaltı merkezlerine götürdüklerini öğrendim çünkü Pekin şehir merkezindeki gözaltı merkezleri ve polis karakolları aşırı kalabalıktı ve çok sayıda uygulayıcı tutuklanmıştı.

Birkaç gün sonra yerel polis aynı ilçelerde farklı yerlerde tutulan akrabalarım ve beni bir araya getirdi. Bizi memleketimize geri götürdüler ve yasadışı olarak gözaltı merkezlerinde tuttular. Şirketimizin çalışanları ve Güvenlik Birimi temsilcileri, Falun Dafa'yı bırakmamız için bize baskı yaptılar.

Eğer af dilersek bizi serbest bırakmayı teklif ettiler. Ama hepimiz Falun Dafa'ya bağlı kalmaya kararlıydık. Sonuç olarak dördümüz de zulüm gördük ve hapsedildik. Ben yasadışı olarak üç yıl hapse mahkûm edildim, annem dört yıl ve kız kardeşlerim iki yıl zorunlu çalışma kampında kalmak zorunda kaldılar.

Ailemiz parçalanmıştı; sadece babamız evde tek başına kaldı ve hayatta kalma mücadelesi verdi. Evden nadiren çıkıyorr ve gecesini gündüzünü televizyon karşısında geçiriyordu. Zulüm onun hayatını hayâl edilemeyecek kadar zorlaştırmıştı. Bizi ziyaret etmek için birkaç yere gitmek zorunda kalıyordu: erkek hapishanesi, kadın hapishanesi ve zorunlu çalışma kampı. Babamın bitkin yüzünü gördüğümde gözyaşlarımı tutamadım.

Bizler ÇKP'nin siyah cehenneminde kilitli tutulurken zulme uğradık ve aşağılandık. Annem zamanını gardiyanların ona işkence ettiği ve vücudunu saatlerce astığı bir kadın hapishanesinde geçirdi.

Hepimiz bu fırtınayı atlattık ve Shifu'ya ve Dafa'ya olan inancımız aynı şekilde devam etti. Serbest bırakıldıktan sonra her gün üç işi yapmaya devam ettik. Büyük ablam boşanmak zorunda kaldı. Küçük kız kardeşim ve eniştem artık iş yerinde tacize uğramak istemediklerinden işlerinden çıktılar ve taşındılar. Ben 2005 yılında evlendim ve eşim erdemli ve nazik biri. Olağanüstü, iyi bir insan.

Tekrar Zulüm Görmek

Birçok Falun Dafa uygulayıcısı, Falun Dafa hakkındaki gerçekleri ve zulmü açıklamak için bilgi materyalleri üretme alanı kurmayı düşündüler. Ailemiz tereddüt etmedi ve diğer uygulayıcıları beklemeksizin hemen başlamak istedi. Kız kardeşim ve ben çeşitli teknik beceriler öğrendik ve işten sonra bazen gece geç saatlere kadar malzemeler ürettik. Zorlu olmasına rağmen, bu bize huzur veriyordu. Muhteşem broşürlerin, CD'lerin ve el ilanı yığınlarını görünce çok mutlu olduk. Annem de malzemeleri toplamak ve paketlemek suretiyle katkıda bulundu. Ailemiz son derece kararlıydı.

2006 yılının başlarında bölgede Falun Dafa uygulayıcılarının tutuklanması ve zulme uğraması dalgası yaşandı. Kız kardeşim ve ben tekrar polis tarafından tutuklandık ve zulme uğradık. Yüksek cezalar aldık, kız kardeşim yedi yıl, ben beş yıl olmak üzere hapis cezasına çarptırıldık. 

Kız kardeşim kendisine zulmedenlerle uzlaşmayı reddettiği için acımasızca işkence gördü. Dayak yedi, uykusuz bırakıldı ve tuvalete gitmesi engellendi. Gardiyanlar mahkumlara onu günün her saati izlemeleri talimatını verdi. Onu vardiyalar halinde taciz ettiler ve uykuya dalar dalmaz dövdüler. Gözetmenler Falun Dafa uygulayıcılarını ücretsiz çalışmaya zorladılar ve her gün sabahın erken saatlerinden geç saatlere kadar çalıştırdılar. Kız kardeşim yedi yıl boyunca acı ve işkenceye maruz kaldı.

Hapishaneye geldiğimde, diğer Falun Dafa uygulayıcılarıyla birlikte zulmü açığa çıkarmak ve Fa'yı onaylamak için çabaladım. Fa düzeltmesine ayak uydurmaya çalıştık. Komünist Parti Üzerine Dokuz Yorum hakkında hapishane arkadaşlarımıza dağıttık ve onlara parti'den çıkmaları için yardımcı olduk. Diğer uygulayıcılar ve ben, Fa çalışmak ve egzersizleri yapmak için bir ortam yaratmaya çalıştık. Bir MP3 ve bir MP4 çaları temin etmeyi başardık ve dış dünya ile iletişim kurduk, böylece Shifu'nun en son yazılarını okuyabildik.

Geceleri, kapı ve ışıklar kapalıyken, ev yapımı küçük bir feneri çıkarır, yorganın altına girer ve MP4 cihazının elektronik versiyonundan yeni yazıları kopyalardım. Birkaç kopya çıkardım ve bunları farklı cezaevi bölgelerindeki uygulayıcılara dağıttım. Saatlerce yazıya dökerken, doğru düşünceler gönderdim. Çoğu zaman sabahın üç ya da dördüne kadar yazdım. Yazıya dökmediğim zamanlarda MP4 çaları Fa'yı çalışmak ve ezberlemek için kullandım. Her gece sabahın üçüne veya dördüne kadar dinledim ve yorulmadım, doğru düşüncelerle doluydum.

Mahkûmlarla uyumlu bir şekilde çalıştım ve bu fırsatı onlara Falun Dafa'yı ve zulmü anlatmak için kullandım. Onları ÇKP'den çıkmaları için cesaretlendirdim. Tutumları değişti ve hepsi yavaş yavaş doğru düşüncelere sahip oldular. Biz iyi arkadaş olduk ve hatta bazıları Falun Dafa'yı uygulamaya başladı. Gardiyanlar beni taciz etmeye çalıştığında, mahkûmlar beni savundular ve bana destek verdiler.

Bana zulmedenler de dahil olmak üzere hapisteki herkesin partiden ayrılmasına yardımcı olma sorumluğunu aldım.

Hapishaneden serbest bırakılmak üzereyken, bazı uygulayıcılar, başarılı bir şekilde "dönüştürülmeyen" Falun Gong uygulayıcılarının eve dönmelerine izin verilmeyeceğine, bunun yerine bir beyin yıkama merkezine gönderileceklerine dair söylentiler yaymaya başladılar. Her ne kadar birçok uygulayıcı kaderim hakkında endişe duysa da, ben olağandışı sakinliğimi korudum.

Mart 2011'e kadar ÇKP'yi bırakmaya karar veren 100'den fazla kişinin listesini ezberlemiştim. Serbest bırakıldığımda gardiyanlar beni arayacağı için yanıma hiçbir şey alamadım. Sonunda hapishane kapısından çıktığımda, ailem ve arkadaşlarım beni bekliyordu. Arabaya bindim ve onurla eve döndüm.

ÇKP'nin zulmüne uğradığım yıllar boyunca eşim her zaman yanımda oldu. Bu süre zarfında ailemizin tek desteği oydu ve yaşlı ebeveynlerime sevgiyle baktı. Bir arkadaşım bana şöyle demişti: “Hapishanede kaldığın bunca yıl boyunca karın bir kez bile cep telefonu satın almadı. “Günümüz toplumunda kaç kişinin cep telefonu olmadığını bir düşün!” Çok etkilendim ve fedakarlıklarından dolayı minnettar oldum.

Eşim kendisi Falun Dafa'yı uygulamamasına rağmen her zaman uygulamamı destekledi ve beni cesaretlendirdi.

2014 yılında, ben kırk yaşındayken, eşim harika bir oğul dünyaya getirdi. O zaman kız kardeşim de hapishaneden çıktıve onun geri dönüşünün sevinci ailemizin mutluluğunu tamamladı. Yaşlı babamın artık ona büyük bir neşe getiren zeki ve arkadaş canlısı bir torunu vardı.

Zulme Karşı Koymak

Zaman su gibi akıp geçti. 2018'in başında kız kardeşim ve ben, yerel İç Güvenlik Dairesi ve 610 Ofisi'nin talimatıyla Devlet Güvenlik Bakanlığı tarafından takip edildik. Gözaltına alındık ve tutuklandık. Kız kardeşim 15 gün boyunca yasadışı gözaltında tutuldu ve ben de yasadışı cezalandırılmakla tehdit edildim.

Gözaltı merkezine girer girmez, zulmü protesto etmek için açlık grevi yapmaya karar verdim. Bir hafta sonra su içmeyi bile bıraktım. Gözaltı merkezi endişelendi ve beni hastanenin yoğun bakım ünitesine nakletti, burada burnumdan ve midemden zorla bir tüp sokuldu. Bu çok acı vericiydi. Hızla kilo kaybettim ve zayıfladım. Her gün polis memurları, doktorlar, cezaevi müdürleri ve emniyet yetkilileri yemek yemem için beni ikna etmeye geliyorlardı. Bir suç işlemediğimi ve bu nedenle işbirliği yapamayacağımı söyledim.

Tüpü dört aydan fazla bir süre içimde tuttular. Her saniye acı çekiyordum ama iyimserdim ve neşeliydim. Gözaltı merkezindeki polisler, doktorlar ve hemşireler ilk başta beni anlamadılar, bu yüzden onlara sorun çıkardığım için bana hakaret ettiler. Sonunda onlara zulmün gerçeklerini anlattım. İçimdeki tüple konuşmak acı verici olsa da onlara anlattım.

Onların uygulayıcıları anlamalarını teşvik etmek ve Falun Dafa'ya karşı düşmanca tutumlarını azaltmak için sık sık onlarla sohbet ettim, anekdotlar ve fıkralar anlattım. Yavaş yavaş tutumları değişti: ilk başta kaşlarını çattılar ve beni azarladılar, sonra yavaş yavaş merhamet gösterdiler ve sonunda gülümsediler ve saygı gösterdiler. Sonunda polis memurları, doktorlar ve hemşirelerle arkadaş oldum.

Bu merkezde yaklaşık 1000 kişi gözaltına tutuluyordu ve hastane beşinci koğuşta bulunuyordu. Gözaltı merkezindeki tüm mahkumlar, beşinci koğuştaki bir Falun Gong uygulayıcısının birkaç aydır açlık grevinde olduğunu duydu. Çok meraklıydılar ve bazıları beni tanımak için can atıyordu.

Kaldığım yoğun bakım ünitesinde mahkumlara düzenli olarak enjeksiyon ve infüzyon yapılıyordu. Her gün cezaevinin farklı bölümlerinden mahkûmlar tıbbi muayeneler için geliyordu. Bu bana farklı bölgelerden gelen mahkûmlarla konuşma ve onlara Falun Dafa'yı anlatma fırsatı verdi. Onları ÇKP'den çıkmaları için cesaretlendirdim.

Pek çok insanla tanıştım ve bazıları çok iyi arkadaş oldu. Yoğun bakım ünitem artık ''Ejderha Kapısı" (Çin filminde gizemli bir yer) diye şaka yaptığımda, bir gardiyan gülümsedi.

İçlerinden biri yanlışlıkla birini öldüren bir dövüş sanatçısıydı. Üzgün ve korkmuştu ama bu konuda konuşacak kimsesi yoktu. Benim anlayışlı olduğumu öğrenince bir kağıda bir şeyler yazıp bir mahkûm arkadaşından bana iletmesini istedi. Hemen yanıt verdim ve ilişkimiz yakın bir arkadaşlığa dönüştü.

Beslenme tüpü neredeyse beş ay boyunca yerinde kaldı. Bu süre zarfında birkaç kez mahkemeye çıkarılacaktım ama hiçbir duruşma gerçekleşmedi. Artık ailem, arkadaşlarım ve hatta yabancılar bile yanımdaydı. Beslenme tüpüm olmasına ve fiziksel olarak zayıflamış olmama rağmen cesaretimi kaybetmedim ya da hayal kırıklığına uğramadım. Bunun yerine başımı dik tuttum ve gülümsedim. Savunmamı net ve güçlü bir şekilde yapan avukatımla yakın bir işbirliği içinde çalıştım. Yargıcın nutku tutulmuştu. Duruşma sırasında kendimi temsil edebildim ve eski ÇKP Başkanı Jiang Zemin'i zulmü başlatmakla suçladım.

Sonunda üç yıl hapis cezasına çarptırıldım. Daha sonra gözaltı merkezinden çıktığımda tutuklu arkadaşlarım benimle vedalaştı. Bu sırada polislere, sağlık çalışanlarına ve cezaevi müdürüne teşekkür ettiğim bir “veda” adlı şiir yazdım.

Acımasızca Zulüm Gördü ve Üçüncü Kez Hapsedildi

Üç yıl hapis cezasına çarptırıldım ve cezaevine gönderildim. O sırada sadece 40 kilogram ağırlığındaydım. Bu hapishaneye üçüncü kez gönderilişimdi ve kendimi üzgün ve hayal kırıklığına uğramış hissediyordum. Ancak kâbusun daha yeni başladığından haberim yoktu.

Cezaevine varır varmaz eğitim daire başkanı beni görünce "Ben en çok sizin gibilerden nefret ediyorum" dedi ve sebepsiz yere beni dövdü, daha fazla dövmekle tehdit etti.

Eğitim grubuna geldiğimde müdür bizzat beş veya altı mahkûma bana birkaç saat boyunca işkence yapmalarını ve dövmelerini emretti. Beni hiçbir güvenlik kamerasının olmadığı bir ofise götürdüler ve beni yeniden dönüştürmeye ve beni Falun Gong'dan vazgeçtiğime dair bir mektup yazmaya zorladılar. Beş altı mahkum üzerime saldırdı ve yere düşene kadar beni dövdüler. İki ya da üç kişi beni kollarımdan tuttarken diğerleri beni dövüyordu. Yere yığılmadığımdan emin olmak için ayaklarımın üzerine bastılar.

Yorulunca bir süre dinlendiler ve diğerleri beni dövmeye devam ettiler. Daha sonra hepsi yorulunca "Hadi taş, kağıt ve makas oynayalım; kim kaybederse onu döver" dediler. Beni sırayla dövdüler ve tüm vücudum morluklarla kaplandı.

Daha sonra elleri acıyınca bir tahta bulup vücuduma, bacaklarıma ve kalçalarıma sertçe vurdular; sonra tahtanın yatay kenarıyla ayak bileğimin çıkıntısına vurdular ve "En çok burası acıyor" dediler. Bir adam şöyle önerdi: "Tahtayı suya batıralım, bu daha çok acıtır." Saatlerce acımasızca işkence gördüm. Yorulduklarında ara verdiler, şarap ve sigara içtiler.

Uzun süredir dayak yedikten sonra bayıldım ve tekrar uyandım. Bilincimi kaybedene kadar dövdüler. Sonunda artık hiçbir şeyi tanıyamadım, hiçbir şey duyamadım ve göremedim. Bayıldığımda beni tekrar tekrar uyandırdılar, yemek vakti gelene kadar saatlerce işkence ettiler ve sonra hücreme geri götürdüler.

Bir süre sonra diğer uygulayıcılar ve ben farklı hapishane gruplarına gönderildik. Oradaki ortam nispeten daha rahattı. Her grupta iki ya da üç uygulayıcı vardı. 20 yıldan fazla bir süredir uygulayıcılar gelip gittiler ve çeşitli uygulayıcı grupları zulüm hakkındaki gerçekleri anlatarak insanları Partiden ayrılmaya ikna ettiler. Onların tüm çabaları uygulayıcılar için nispeten iyi bir ortam yarattı.

Normal Fa çalışmama ve egzersizleri uygulamaya devam ettim. Her akşam iki saatlik nöbet görevim vardı ve bu bana bu süre zarfında egzersizleri yapma fırsatı veriyordu. Uygulayıcılar Falun Dafa'yı yaymak için Dünya Falun Dafa Günü'nü kutlamayı önerdiler. Her 13 Mayıs'ta satın aldığımız kavun çekirdeği, fıstık ve içecekleri getirip mahkumlara dağıtıyorduk. Bu onların Dünya Falun Dafa Günü'nden haberdar olmalarını sağlıyordu ve şöyle olumlu yorumlarda bulunuyorlardı: "Falun Dafa iyi!"

İnternete erişebileceğim ve Shifu'nuın son yazılarını indirebileceğim bir cep telefonu almayı başardım.

2019 yılında bir hükümet heyeti hapishaneyi denetledi. Bu fırsatı hapishanenin farklı bölümlerindeki uygulayıcılarla temasa geçmek için kullandım. Birlikte mektuplar yazdık ve eğitim departmanı başkanına karşı şikayette bulunduk, bu da onun tayin olmasına yol açtı.

2020 yılının sonunda hapishane, Siyasi ve Hukuki İşler Komitesi'nden uygulayıcılara karşı "sıfır vaka kampanyasını" yürütme talimatı aldı. Henüz "dönüştürülmemiş" olanlarımız artık bunu yapmaya zorlanacaktık. Bu zulmün sorumlusu hapishane müdür yardımcısıydı. Ona bir mektup yazdım ve onunla konuşmak istediğimi belirttim.

Bir gün müdür yardımcısı cezaevi birimimi ziyaret etti. Onu kibarca durdurdum, mektubu uzattım ve onunla konuşmak istedim. Sessiz kaldı ve gitti. Ertesi gün, müdür yardımcısının, cezaevi polisinin bir toplantısında, cezaevi eğitmenini öfkeyle azarladığını öğrendim: "Sana onu (beni) dönüştürmeni söylemiştim, ama şimdi o beni dönüştürmeye çalışıyor."

Beni "dönüştürmenin" hiçbir yolu olmadığını gördüler ve bunu müdür yardımcısına nasıl açıklayacaklarını bilemedikleri için beni hücre hapsine koymaya karar verdiler.

Hücre hapsi "hapishane içinde hapishane" olarak kabul ediliyordu ve oradaki koşullar son derece zordu. Yatak yoktu ve geceleri soğuk zeminde uyumak zorunda kalıyordum. Yiyecek çok azdı ve ben açlık ve soğuktan muzdariptim. Orada uzun süre kalan birçok mahkum aklını yitirmişti. Kış bastırdı ve hava gittikçe soğudu. Yemek kaplarındaki su bile donmuştu.

2020 kışı hatırlayabildiğim en soğuk kışlardan biriydi. Karanlık tek kişilik hücremdeki yalnızlığa ve dondurucu soğuğa rağmen iyimser ve sakin kaldım. Shifu'nun şiirlerini ve yazılarını yüksek sesle ve net bir şekilde okudum ve şarkı söyledim. Açlığa ve soğuğa rağmen memnundum. Bu süre zarfında bir şiir yazdım:

Kilitli bir odada gökyüzünü görmek zordur, öyleyse neden tek başınıza huzur içinde oturup meditasyon yapmıyorsunuz? Şarkı söylemek ve fısıldamak rahatlatıcı ve harikadır, Kim yalnızlıktan ve açlıktan korkar?

Mahkûmlar ne zaman hapishane odasına gelse, onlara gerçeği açıklama ve onları ÇKP'den ayrılmaları konusunda cesaretlendirme fırsatını değerlendirdim. Arkadaş olduk ve bazıları benden egzersizleri öğrendi. Dört ay boyunca tek kişilik hücrede kaldım.

2021'in başında, hapisten çıkacağım zaman, annem, kız kardeşim ve eşim beni almaya geldi. Yerel polis de geldi. Polis memurları beni arabalarına bindirmeye çalıştı ama annem, kız kardeşim ve eşim beni tutup kendi arabalarına bindirdiler. Daha sonra annem bana birisinin onlara polisin beni bir beyin yıkama merkezine götürmek istediğini söylediğini anlattı.

Xiulian Uygulama Yolunda Kararlılık

Eve döndüğümde babam yaşlı görünüyordu. Bu arada oğlum da büyümüştü. Zeki ve neşeliydi ve birinci sınıfa başlamak üzereydi. Oğlum anaokulundayken tüm sorulara çok sakin bir şekilde "Babam uzakta" diye cevap veriyormuş. Bazen büyükannesine soruyormuş: "Babam iş için mi uzakta?"

Eşim beni hiç bırakmadı. Oğlumuzu yıllarca tek başına büyüttü ve bu gerçekten çok zordu. Kız kardeşim de artık kırkını aştı. Yirmi yıldan fazla bir süre önce hepimizin genç olduğumuzu hatırladım.

Yıllar boyunca ailem her türlü zulüm ve zorluğu yaşadı, bu yüzden nadiren bir araya gelebildik. Yine de, zulmün ne kadar güçlü olursa olsun, sonunda hiçbir anlamı olmadığına inanıyorum. Shifu her şeyi kendi ilahi planına göre düzenlemiştir ve bize verdiği her şey en iyisi içindir.

Eve döndüğümde, yerel Siyaset ve Hukuk Komitesi üyeleri tarafından taciz edildim. Konuşma sırasında oldukça sakindim. Yaşadıklarımı dinlediler ve hayranlık ve sempati duyduklarını ifade ettiler. İçlerinden biri "Durumunuz takdire şayan" dedi. - Onlara "Bunca yıl ve bunca deneyimden sonra hiçbir kin ya da nefret beslemiyorum" diye cevap verdim.

Karanlığın içinden yürüdüm. Koşullar ne kadar karanlık olursa olsun, Falun Dafa'ya olan inancım sarsılmaz kaldı. Bazen kömür ve çelik kokan atölyede tek başıma oturuyorum ve şöyle düşünüyorum: "Bir insan hangi meslekte olursa olsun, hangi sosyal sınıfa ait olursa olsun ya da hangi çevrede bulunursa bulunsun, her zaman asil, onurlu ve saf bir ruha sahip olmalıdır."

Yukarıda yazdıklarım benim anlayışım ile sınırlıdır. Fa ile uyumlu olmayan bir şey varsa lütfen belirtiniz.