(Minghui.org) [Editörün Notu] Bu seri, Komünist Parti Üzerine Dokuz Yorum kitap editör ekibinin yazdığı, "Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?" kitabının The Epoch Times medyasının İngilizce çevirisinin yeniden basımıdır.

Seriyi buradan okuyabilirsiniz: Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?

Yedinci Bölüm, Kısım II: Ailenin Yıkımı (Güncellendi)

Doğu Avrupa'da Komünist Parti'nin dağılmasıyla birlikte komünizmin hayaleti ortadan kalkmadı

İçindekiler

4. Komünizm Batı'daki Aileleri Nasıl Yok Ediyor (devam ediyor)

b. Feminizmi Teşvik Ederek Geleneksel Ailenin Reddi (devam ediyor)

c. Aileyi Zayıflatmak İçin Eşcinselliğin Teşvik Edilmesi

d. Boşanma ve Kürtajın Teşviki

e. Tek Ebeveynli Aileleri Teşvik Etmek İçin Refah Sisteminin Kullanıması

f. Dejenere Kültürün Teşvik Edilmesi

5. Çin Komünist Partisi Aileyi Nasıl Yok Ediyor

a. Eşitlik Adına Ailelerin Parçalanması

b. Eşlerin Birbirlerine Düşmesi

c. Nüfus Kontrolü İçin Kürtaja Zorlama

6. Komünizmin Aileye Saldırısının Sonuçları

Referanslar

4. Komünizm Batı'daki Aileleri Nasıl Yok Ediyor (devam ediyor)

b. Feminizmi Teşvik Ederek Geleneksel Ailenin Reddi

Feminist Hareketin Arkasındaki Komünist İdeoloji

Feminist hareket, komünizmin aileyi yok etmek için kullandığı bir başka araçtır. On sekizinci yüzyılda Avrupa'da başladığında, feminist hareket (aynı zamanda birinci dalga feminizm olarak da bilinir), eğitimde, istihdamda ve siyasette kadınların erkeklerle aynı muameleyi görmesi gerektiğini savundu. Feminist hareketin merkezi, on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Avrupa'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne kaydı.

İlk dalga feminizm başladığında, geleneksel aile kavramı hala toplumda güçlü bir temele sahipti ve feminist hareket ona doğrudan meydan okumuyordu. On sekizinci yüzyıl İngiltere'sinden Mary Wollstonecraft, on dokuzuncu yüzyıl Amerika'sından Margaret Fuller ve on dokuzuncu yüzyıl İngiltere'sinden John Stuart Mill gibi o dönemin etkili feministleri, kadınların evlilikten sonra genel olarak aileye öncelik vermesi gerektiğini savundu. Kadının potansiyelinin aile alanında geliştirilmesi ve ailenin iyileştirilmesi için kadınların (örneğin eğitim yoluyla) kendilerini zenginleştirmesi gerektiğini söyledi. Bu ilk feministler, belirli yeteneklere sahip kadınların sosyal normlar tarafından sınırlandırılmaması ve katılımın çoğunlukla erkek olduğu ortamlarda yeteneklerini geliştirmekte özgür olmaları gerektiğine inanıyorlardı.

Birinci dalga feminizm, birçok ülkede kadın ve erkekleri kanun önünde eşit yapma hedefine ulaşıldıkça kadınların oy hakkının ilan edilmesiyle yavaşladı. Sonraki yıllarda, Büyük Buhran ve II.Dünya Savaşı'nın etkisiyle feminist hareket fiilen askıya alındı.

Ancak komünizm, geleneksel evlilik ve cinsel etik için yıkım tohumlarını çok önceden ekmeye başlamıştı. On dokuzuncu yüzyılın ilk ütopik sosyalistleri, modern radikal feminist hareketlerinin temelini attılar. "Feminizmin babası" olarak adlandırılan Fourier, evliliğin kadınları özel mülke dönüştürdüğünü ilan etti. Owen evliliği kötü olarak kabul ederek onu lanetledi. Bu ütopik sosyalistlerin fikirleri, daha sonraki feministler tarafından miras alındı ve geliştirildi; örneğin, Fourier’in fikirlerini alan ve on dokuzuncu yüzyılda kadınların cinsel özgürlüğünü savunan Frances Wright buna dahildir.

İngiliz feminist aktivist Anna Wheeler, Owen’ın fikirlerini miras aldı ve sözde kadınları köleye dönüştürdüğü için evliliği şiddetle kınadı. Sosyalist feminist aktivistler de on dokuzuncu yüzyılda feminist hareketin önemli bir parçasıydı. O zamanlar Fransa'daki en etkili feminist yayınlar arasında La Voix des Femmes, La Femme Libre (daha sonra La Tribune des Femmes olarak değiştirildi) ve La Politique des Femmes vardı. Bu yayınların kurucuları, ya Fourier'nin ya da modern endüstriyel sosyalizmin bir savunucusu olan Henri de Saint-Simon'un takipçileriydi. Kadın hakları hareketlerinin ilk dalgası tüm hızıyla ilerlediğinde, komünistler geleneksel aile ve evlilik kavramlarına saldırmak için çeşitli radikal düşünceler ortaya koyarak bir takım düzenlemeler yaptılar ve bunun ardından gelen daha da radikal feminist hareketin önünü açtılar.

İkinci dalga feminist hareketler 1960'ların sonlarında Amerika Birleşik Devletlerinde başladı, ardından Batı ve Kuzey Avrupa'ya ve hemen sonra hızla tüm Batı dünyasına yayıldı. 1960'ların sonlarında Amerikan toplumu, sivil haklar hareketi, Vietnam Savaşı karşıtı hareket ve çeşitli radikal sosyal eğimlerle birlikte bir kargaşa döneminden geçti. Bu benzersiz kuşak arasında, daha radikal bir feminizm ortaya çıktı ve popüler hale geldi.

Bu feminist hareket dalgasının temel taşı, 1963'te Betty Friedan'ın The Feminine Mystique kitabı ve kurucusu olduğu National Organization for Women (NOW)(Kadınların Ulusal Organizasyonu) idi. Friedan, kadınların geleneksel ailevi rollerini şiddetle eleştiriyordu, mutlu ve neşeli bir ev hanımının klasik imajının ataerkil bir toplum tarafından uydurulmuş bir efsane olduğunu savunuyordu. Orta halli kenar mahalleli bir evin Amerikalı kadınları için “konforlu bir toplama kampı” olduğunu ve modern eğitimli bir kadının başarı duygusunu kocalarını desteklemekte veya çocuklarını eğitmekte bulmayı reddetmeleri gerektiğini iddia ediyordu. Bunu yerine kadınların kendilerini ailenin dışında ispatlamalarını ön görüyordu. [21]

Birkaç yıl sonra, Kadınlar Ulusal Organizasyonu’na daha radikal feministler egemen oldu ve Friedan'ın fikirlerini miras aldı ve geliştirdi. Kadının eski çağlardan beri ataerkillik tarafından ezildiğini söyleyerek kadınların ezilmesinin temel nedenini aileye bağladılar. Buna yanıt olarak, sosyal sistemin ve geleneksel kültürün tam bir dönüşümünü savunmaya başladılar. Kadın eşitliğini sağlamak için insan ilişkilerinin tüm alanlarında - ekonomi, eğitim, kültür ve evde – değişimini sağlamak için mücadele etmeye başladılar. [22]

Mücadeleyi, özgürlüğü ve eşitliği savunmak için bir toplumun üyelerini "ezen" ve "ezilen" olarak sınıflandırmak, tam olarak komünizmin yaptığı şeydir. Geleneksel Marksizm, grupları ekonomik durumlarına göre sınıflandırırken, neo-feminist hareketler insanları cinsiyete göre ayırmaktaydı.

Friedan, kitabının tarif ettiği gibi, ev işlerinden sıkılmış orta sınıf bir ev kadını değildi. Smith College'da profesör olan Daniel Horowitz, 1998'de Friedan hakkında Betty Friedan ve 'The Feminine Mystique' adlı bir biyografi yazdı. Araştırması, Friedan'ın kızlık soyadı Betty Goldstein'ın 1950'lerde üniversiteye gittiği yıllarda radikal bir sosyalist aktivist olduğunu ortaya çıkardı. California-Berkeley Üniversitesi'ndeyken Friedan, Genç Komünist Birliğinin bir üyesiydi ve hatta iki kez ABD Komünist Partisi'ne (CPUSA) katılmayı talep etmişti. Friedan’ın biyografi yazarı Judith Hennessee de Friedan’ın bir Marksist olduğuna işaret ediyordu. Friedan farklı zamanlarda, CPUSA yörüngesindeki birkaç radikal işçi sendikası için profesyonelce gazetecilik yapmıştı- ya da daha doğrusu gerçek bir propagandacıydı -. [23] [24]

Amerikalı bilim insanı Kate Weigand, Kızıl Feminizm: Amerikan Komünizmi ve Kadın Kurtuluşunun Oluşumu adlı kitabında feminizmin ABD'de yirminci yüzyılın başlarından 1960'lara kadar sessiz kalmadığına işaret ediyor. Bu dönemde, komünist geçmişe sahip büyük bir feminist yazar grubu, Susan B. Anthony, Betty Millard ve Eleanor Flexner da dahil olmak üzere bir sonraki ikinci dalga feminist hareketin yolunu açmıştı. 1946 gibi erken bir tarihte Anthony, siyahları ezen beyazlar ve kadınları ezen erkekler arasında bir analoji kurmak için Marksist analitik bir yöntem uyguladı. O dönemde McCarthycilik, bu tür yazarların komünist geçmişlerini gizlemesine neden oldu. [25]

Avrupa'da, Fransız yazar Simone de Beauvoir’ın 1949 tarihli ikonik çalışması The Second Sex, feminizmin ikinci dalgası için bir çılgınlık başlattı. De Beauvoir bir sosyalistti ve 1941'de komünist filozof Jean-Paul Sartre ve diğer yazarlarla birlikte bir Fransız yeraltı sosyalist örgütü olan Socialisme et Liberté'yi kurdu. 1960'larda feminizmi destekleme konusundaki ününün artmasıyla de Beauvoir, artık sosyalizme inanmadığını sadece bir feminist olduğunu iddia ettiğini ilan etti.

"Kişi doğmaz, daha çok kadın olur" dedi. Kişinin kadın veya erkek olması fizyolojik özelliklerle belirlenirken, cinsiyet insan toplumunun etkisi altında oluşturulmuştur ve psikolojik bir kavramdır dedi. İtaat, boyun eğme, şefkat ve anneliğin, ataerkinin kadına yönelik baskıları için özenle tasarladığı “mit” olduğuna inanıyordu ve kadınların geleneksel kavramları kırıp sınır tanımayan benliklerinin farkına varmalarını savunuyordu.

O zamandan beri, sürekli olarak çeşitli feminist düşünceler ortaya çıktı. Bunların tümü geleneksel aile kurumu içinde ataerkil düşünce tarafından ezilen kadınların merceğinden dünyaya bakıyor ve nihayetinde aileyi kadın eşitliğinin gerçekleşmesine engel oluşturan bir unsur olarak görüyordu. [26]

Pek çok çağdaş radikal feminist, kadınların evlilik nedeniyle kocaları tarafından kısıtlandığını savunuyor ve hatta kurumu bir tür fuhuş olarak adlandırıyor. "Ortak eşler" den veya "kadınlar topluluğu"ndan bahseden ilk komünist ütopyacılar gibi, onlar da "açık ilişkileri" ve sınırsız cinsel aktiviteyi savunurlar.

Feminist Hareketin Sonuçları

Feminizm artık toplumun her kesiminde yaygındır. Çağdaş feminizmin önemli bir iddiası, kadın ve erkek üreme organlarındaki fizyolojik farklılıklar dışında, erkekler ve kadınlar arasındaki diğer tüm fiziksel ve psikolojik farklılıkların sosyal ve kültürel yapılar olmasıdır. Bu mantıkla, kadın ve erkek hayatın ve toplumun her alanında tamamen eşit olmalıdır ve kadın ve erkek arasındaki “eşitsizliğin” tüm tezahürleri, baskıcı ve cinsiyetçi bir kültür ve toplumun sonucudur.

Örneğin, büyük şirketlerde yönetici olarak çalışan erkeklerin, seçkin üniversitelerde üst düzey akademisyenlerin veya üst düzey devlet memurlarının sayısı, benzer pozisyonlardaki kadınların sayısını çok geride bırakıyor. Pek çok feminist, bunun esas olarak cinsiyetçilikten kaynaklandığına inanırken, aslında cinsiyetler arasında adil bir karşılaştırma ancak yetenek, saatler, iş ahlakı, yaşam hedefleri ve benzeri faktörler göz önüne alındığında yapılabilir. Üst düzey pozisyonlarda başarı genellikle uzun vadeli, yüksek yoğunluklu fazla mesai gerektirir - hafta sonları ve akşamları fedakarlık, ani acil durum toplantılarına katılım, sık sık iş seyahati vb.

Çocuk sahibi olmak bir kadının kariyerini kesintiye uğratma eğilimindedir ve kadınlar kendilerini tamamen işlerine adamak yerine aileleri ve çocuklarıyla birlikte olmak için zaman ayırma eğilimindedir. Ek olarak, üst düzey pozisyonların hakkını verme yeteneğine sahip insanlar güçlü ve zorlayıcı kişiliklere sahip olma eğilimindeyken, kadınlar daha yumuşak olma eğilimindedir. Bununla birlikte feministler, kadınların nazik olma ve kendilerini aile ve çocuklar etrafında yönlendirme eğilimlerini cinsiyetçi bir toplum tarafından onlara empoze edilen özellikler olarak görmekteler. Feministlere göre, kreş ve diğer sosyal yardım türleri gibi kamu tarafından finanse edilen hizmetler bu farklılıkları önlemelidir.

Çağdaş feminizm, kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıkların doğal fizyolojik veya psikolojik niteliklere dayanan herhangi bir açıklamasına tahammül edemez. Bu ideolojiye göre, tüm suç, geleneksel değerlerin ve sosyal şartlanmanındır.

2005 akademik konferansında Harvard Üniversitesi'nin o zamanki başkanı olan Lawrence Summers, kadınların neden en iyi üniversitelerde bilim ve matematik alanlarında ders verme olasılıklarının erkeklerden daha az olduğunu ana hatlarıyla açıkladı. Summers, haftada seksen saatin ve bu pozisyonlar için gerekli olan öngörülemeyen çalışma programlarının (çoğu kadının aile için ayıracağı süre) altını çizmenin yanı sıra, erkeklerin ve kadınların ileri düzey bilim ve matematikteki yeterliliklerinde farklılık gösterebileceğini ve bunun bir ayrımcılık olmadığını belirtti. [27]

Summers, argümanlarını ilgili araştırmalarla destekledi, ancak yine de büyük feminist örgütü NOW’ın protestolarının hedefi oldu. Grup onu cinsiyetçilikle suçladı ve görevden alınmasını talep etti. Summers medyada şiddetle eleştirildi ve açıklamaları için kamuoyundan özür dilemek zorunda kaldı. Daha sonra Harvard'ın fakülte çeşitliliğini artırmak için 50 milyon dolar ayıracağını açıkladı. [28]

1980'de Science dergisi, erkek ve kız ortaokul öğrencilerinin matematiksel muhakeme yeteneklerinde önemli farklılıklar olduğunu ve erkeklerin kızlardan daha iyi performans gösterdiğini gösteren bir çalışma yayınladı. [29] SAT matematik testi puanlarını karşılaştıran sonraki bir çalışma, erkek adayların kadınlardan dört kat daha yüksek bir puana ulaştığını buldu. Bu boşluk, on üç kat daha fazla erkek test katılımcısının bulunduğu 700 puanlık eşikte kadınlardan çok daha yüksek puanlara ulaştı. [30]

Aynı araştırma ekibi, 2000 yılında başka bir araştırma yaptı ve SAT puanlarında matematiksel deha sergileyen hem erkek hem de kadınların fen ve matematikle ilgili alanlarda ileri dereceler alma eğiliminde olduklarını ve başarılarından memnun olduklarını buldu. [31]

Bazı raporlar, Summers’ın 2005 konuşmasının ardından yaptığı muamelenin, komünist rejimler tarafından muhalifleri bastırmak için kullanılan yeniden eğitim politikalarını yansıttığını belirtti. Eşitsizliğin nedenleri henüz belirlenmemiş olsa bile, “çeşitliliği” teşvik etmişti, yani matematik ve fen alanlarında daha fazla sayıda kadın eğitmen olmasını sağlayarak bu çeşitliliği güçlendirmişti.

Feminizm ve sosyalizm arasındaki bağ çok açıkça görülebilir. Alexis de Tocqueville 1848'de şöyle demişti: “Demokrasi ve sosyalizmi tek bir ortak noktası tek bir kelimedir: eşitlik. Ancak aradaki farka dikkat edin: Demokrasi özgürlükte eşitliği ararken, sosyalizm itidal ve esarette eşitliği arar. " [32]

Kadın ve erkek arasındaki psikolojik ve entelektüel eşitsizliklerin nedenleri açık olmasa da, onların fiziksel ve üreme farklılıklarını inkar etmek gerçekleri değiştiremez. Hem Doğu hem de Batı geleneksel görüşlerinde erkekler koruyucu figürlerdir. İtfaiyecilerin tartışmasız büyük bir çoğunlukla erkek olması normaldir. Bununla birlikte, kadın ve erkek arasında mutlak eşitliğe inanan feministler, kadınların geleneksel olarak erkek görevlerini üstlenmesini talep ediyor, bu da genellikle beklenmedik sonuçlar veriyor.

2015 yılında, New York İtfaiyesi, bir kadının, bir oksijen tankı ve 50 pound ağırlığındaki diğer ekipmanları giyerken görevleri tamamlamayı içeren fiziksel testi geçmeden bir itfaiyeci olmasına mecburen izin verdi. Feminist gruplar uzun süredir itfaiye gücüne katılan kadınların oranının düşük olmasından dolayı yüksek fiziksel standartlarını suçladığı için, departman kadını kısmen hukuki davadan kaçınmak içingöreve almak zorunda kaldı. Testi geçen kadınların da dahil olduğu diğer itfaiyeciler, fiziksel standartları karşılamayan meslektaşları hakkında endişelerini dile getirdiler. Bu tür kişilerin kaçınılmaz olarak ekip ve halk için bir yük ve tehlike oluşturacağını söylediler. [33]

Avustralya'da itfaiye departmanları 2017 yılında cinsiyet kotası uygulamıştır. İşe alınan her erkek için bir kadın da işe alınmalıydı. Bu gereksinimi karşılamak için, tehlikeli, yüksek stresli iş her iki cinsiyet için de aynı olmasına rağmen, kadınlar için büyük ölçüde azaltılmış fiziksel standartlar belirlendi. [34]

Sonuç eşitliği için bu mantıksız kampanya burada bitmedi. Kotalar, erkek iş arkadaşlarının kendilerini vasıfsız ve yetersiz olmakla suçladığını bildiren kadın ve erkek itfaiyeciler arasında sürtüşme yarattı. Feminist gruplar bunu "zorbalık" ve "psikolojik baskı" olarak kabul ettiler. Bu durum, feministlerin görünüşte eşitlik için savaşmaları için bir başka savaş daha yarattı.

Ancak bu saçmalık, komünist hayalet tarafından kasıtlı olarak atılan bir adımdır: Feminizm, kapitalist sistemi zayıflatmak için kullanıldığı gibi, sözde ataerkilliğe - yani geleneksel topluma - meydan okuyarak geleneksel aileyi de zayıflatır.

Geleneksel kültürde, erkeklerin erkeksi ve kadınların kadınsı olduğu Kabul edilir. Erkekler, feminizmin kadınları dizginlerken erkeklere haksız avantajlar sağladığı gerekçesiyle meydan okuduğu ataerkil yapı olan kadınları ve çocukları koruyarak ailelerinin ve toplumlarının sorumluluğunu üstlenirler. Feminizmin geleneksel şövalyelik ruhuna veya centilmenlik davranışında yeri yoktur. Feminist bir dünyada, batan Titanik'teki erkekler, kadın yolcuların hayatta kalma şansını artırabilmek için cankurtaran sandallarındaki yerlerini kadınlara vermeleri diye bir şey söz konusu olmazdı.

Feminizmin ataerkilliğe karşı haçlı seferinin eğitim üzerinde de güçlü bir etkisi oldu. Pennsylvania Intercollegiate Athletic Association aleyhine açılan bir davaya ilişkin 1975 tarihli bir mahkeme, okullara, kız öğrencilerin spor takımlarında, güreş ve Amerikan futbolu dahil diğer fiziksel etkinliklere "katılmalarına ve erkeklerle rekabet etmelerine" izin verilmesini emretti. Kızlar artık yalnızca cinsiyete bağlı olarak erkek takımlardan dışlanamayacaklardı. [35]

Amerikalı bilim insanı Christina Hoff Sommers, 2013 Erkek Çocuklara Karşı Savaş: Yanlış Yönlendirilmiş Feminizm Genç Erkeklerimize Zarar Veriyor adlı kitabında erkekliğin saldırı altında olduğunu savunuyor. Öncelikle düşük gelirli ailelerden gelen öğrencileri kabul eden Queens, New York'taki Havacılık Lisesi'ni sergiliyor. Öğrencilerine uygulamalı projelerle uçakların yapısı ve işlevi hakkında bilgi verme konusunda uzmanlaşmış olan okul, öğrencilerini yüksek akademik başarı standartlarına yükseltiyor ve US News & World Report tarafından üst sıralarda yer alıyor. Sınıf gövdesi büyük çoğunlukla erkektir. Kızlar, öğrencilerin daha küçük bir yüzdesini oluştururken, aynı zamanda onlar da dikkat çekici bir performans sergiliyor, böylece onlar da akranlarının ve eğitmenlerinin saygısını kazanıyorlar. Bununla birlikte, Havacılık Lisesi, daha fazla kız öğrencinin kabul edilmesini talep eden feminist kuruluşlardan dava tehditleri ve eleştirileriyle karşı karşıya kaldı. 2009'da Beyaz Saray'da bir yuvarlak masa toplantısında konuşan Ulusal Kadın Hukuk Merkezi'nin kurucusu, Havacılık Lisesi'ni "mesleki-teknik okullarda devam eden ayrımcılığın korkunç bir örneği" olarak hedef aldı. Beyaz Saray Kadın ve Kız Konseyi Başkanı, "Mutlak eşitliğe ulaşana kadar mutlak eşitliğe bel bağlayamayız çünkü henüz o aşamaya gelmedik" diyerek tartışmayı bitirdi. [36]

Feministler için erkekleri bağımsızlık ve macera gibi erkeksi özelliklerin peşine düşmeleri için yetiştirmek ve kızları nazik, düşünceli ve aile odaklı olmaya teşvik etmek, baskıcılık ve cinsiyetçi eşitsizlikten başka bir şey değildir. Modern feminizm, kendi cinsiyetlerini karakterize eden kadın ve erkeklerin psikolojik özelliklerine saldırarak toplumu cinsiyetsiz bir geleceğe zorluyor. Bunun özellikle gelişme çağındaki çocuklar ve gençler için ciddi etkileri vardır.

Bazı Avrupa ülkelerinde, giderek daha fazla çocuk yanlış bedende doğduklarını söylüyor. 2009 yılında, Londra'daki Tavistock ve Portman NHS Vakfı'na dayanan Cinsiyet Kimliği Geliştirme Hizmeti (GIDS), cinsiyet değiştimek için 97 kişiye tavsiye verdi. 2017 itibariyle GIDS, yılda 2.500'den fazla bu tür cinsiyet değiştirme sevki alıyor. [37]

Geleneksel toplumlar, doğum ve çocukların eğitimini, Tanrı’nın emrettiği kadınların kutsal görevleri olarak görürler. Doğu ve Batı tarihlerinde her kahramanın arkasında yüce bir anne vardır. Feminizm, bu geleneği ataerkil baskı olarak kabul ederek görmezden gelir ve kadınlardan çocuklarını büyütmekten sorumlu olmalarını beklemenin bu baskının anahtar bir örneği olduğunu savunur. Çağdaş feministler edebiyat, annelik ve evlilik hayatının monoton, sıkıcı ve tatmin edici olmadığı iddialarıyla doludur. Bu belirsiz görüşün önyargısı, çoğunluğu kırık ilişkilerden veya başarısız evliliklerden muzdarip olan veya çocuksuz olan önde gelen feministlerin kişisel yaşamlarından kaynaklandığı düşünülmekte.

Radikal feminist görüşler, "kişisel olanın politik olduğu" konusunda ısrar ediyor ve evdeki çatışmaları cinsiyet savaşı olarak görüyor. Bazıları, kadınların bedenlerini ve zihinlerini köleleştiren erkekleri parazit olarak düşünür. Bir diğerleri de çocukları, tam potansiyellerine ulaşmak isteyen kadınlara engel olarak tanımlar ve baskının kökeninin aile yapısından geldiğini iddia eder. Modern feminizm, amacının geleneksel aileyi yok etmek olduğunu açıkça ilan ediyor. Tipik ifadeler şunları içerir: “Ev hanımı olmak gayri meşru bir meslektir. … Hizmet etme ve erkelerin koruması altında olmak ve aile kurmayı planlamak, olmaması gereken bir seçimdir. Radikal feminizmin özü bunu değiştirmektir ”[38] ve“ Evliliği yok edene kadar erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsizlikleri yok edemeyiz. ” [39]

Feminist hareketler, sözde toplumsal sorunları, ahlaki yozlaşmayı teşvik ederek "özgürlük" adına insan ilişkilerini yok ederek çözmeye çalışmıştır. Amerikalı bir ekonomist ve toplumsal cinsiyet uzmanı olan Sylvia Ann Hewlett'e göre, modern feminizm evlilik dışı annelerin çoğalmasına katkıda bulunan en önemli faktörken, taraflarda hata aramadan boşanma aslında erkeklerin sorumluluklarından kolayca vazgeçmeleri için uygun bir yol sağlıyor. İronik bir şekilde, feminizmin mevcut aile yapısına yönelik saldırısı, çoğu kadının mutluluğunu ve güvenliğini sağlayan cenneti yok etmeye çalışıyor.

Kolay boşanma kadınları özgürleştirmedi. London School of Economics'te 2009 yılında yapılan bir araştırma, ayrılmış kadınların yüzde 27'sinin yoksulluk sınırının altında yaşadığını, bir erkeğin gelirinin ise ayrılık sonrası yüzde 30'dan fazla artma eğiliminde olduğunu ortaya koydu. [40] Komünizm kadın haklarına hiç aldırış etmez; feminizm insanlığı yozlaştırmak için bir araçtır sadece.

c. Aileyi Zayıflatmak İçin Eşcinselliği Teşvik Etmek

Erkek ve kadın Tanrı’ya benzer yaratıldı ve, insan varoluşunun koşullarını Tanrı ortaya koydu. Herkes nezaket ve saygıyı hak eder ve gerçek şefkat, Tanrı tarafından belirlenmiş ahlaki kuralları desteklemek demektir.

Son yıllarda, aynı cinsiyetten evlilik ve diğer lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel (LGBT) yaklaşımlar Batı toplumunda agresif bir şekilde desteklenmekte. LGBT hareketi, ilk ütopyacıların eşcinselliği bir insan hakkı olarak lanse etmeye başladığından beri komünizmle yakından alakalıdır. Komünist hareket, insanları geleneksel ahlakın esaretinden kurtardığını iddia ettiğinden, ideolojisi doğal olarak "cinsel özgürlük" programının bir parçası olarak LGBT haklarını talep eder. Eşcinselliği sadık bir şekilde destekleyen pek çok cinsel özgürlük savunucusu komünist veya solcudur. Komünistler, LGBT haklarını ve cinsel özgürlüğü birbirine bağlar ve böylece genel olarak bu karmaşayı normalleştirerek, evliliğin kutsallığını baltalar.

Komünizm, aslında LGBT topluluğunun haklarıyla gerçekten ilgilenmiyor. LGBT haklarını savunma aracını kendi amacı için, aile yapısını yıkmak için kullanıyor.

Dünyanın ilk büyük eşcinsel hakları örgütü, Almanca'da Wissenschaftlich-humanitäres Komitee (WhK) olarak bilinen Bilimsel-İnsani Yardım Komitesi'nin kurucu ortağı Magnus Hirschfeld de dahil olmak üzere Almanya'nın Sosyal Demokrat Partisi (SPD) üyeleri tarafından 1897'de kuruldu. Hirschfeld, eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması için alenen kampanya başlattı ve yürüttü.

O dönemdeki cinsel özgürlüğün en radikal örneklerinden biri, Bolşeviklerin 1917 Ekim Devrimi'ni takip etti. Bu bölümde daha önce tartışılan Sovyet cinsel politikaları, eşcinsel ilişkiler üzerindeki yasal yasakları kaldırarak Sovyetler Birliği'ni solcu standartlara göre dünyadaki en liberal ülke haline getirdi.

1924'te, Hirschfeld’in WhK'sinden esinlenen Henry Gerber, ilk Amerikan gey hakları örgütü İnsan Haklarını Savunan Toplum Örgütünü kurdu. Örgüt, birkaç üyesinin tutuklanmasının ardından ertesi yıl kapatıldı. 1950'de Amerikalı komünist ve Marksist öğretmen Harry Hay, Los Angeles'taki Mattachine Society'yi kurdu. Örgüt, Birleşik Oyunlar'daki ilk etkili eşcinsel haklarını savunana gruptu. Kendi yayınlarını çıkardı ve diğer şehirlere de yayıldı. Hay ayrıca pedofiliyi savunuyordu.

1960'larda, cinsel özgürlük dalgasına ve hippi hareketine eşlik eden eşcinsellik de halka açıldı. 1971'de NOW, "lezbiyen haklarının" feminizmin meşru bir endişesi "olduğunu kabul eden bir kararı kabul etti.

1997 yılında, Güney Afrika Afrika Ulusal Kongresi (ANC), eşcinselliği bir insan hakkı olarak tanıyan dünyanın ilk anayasasını kabul etti. Sosyalist Enternasyonal'in (eskiden artık feshedilmiş olan İkinci Enternasyonal'in bir şubesi) bir üyesi olan ANC, eşcinselliği sürekli olarak destekledi.

Komünizmin eşcinselliği savunması, o topluluktaki bir dizi sağlıksız devletin büyümesine katkıda bulundu. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerindeki araştırmacılar tarafından yapılan bir araştırma, 2008 yılında eşcinseller arasında tahmini HIV tanı oranının diğer erkeklerinkinden 59 ila 75 kat daha fazla olduğunu buldu; sifiliz tanı oranı da heteroseksüel popülasyondan 63 ila 79 kat daha yüksekti. [41] 1990'larda AIDS tedavisinde atılımlar yapılmadan önce, 20 yaşındaki eşcinsellerin ortalama yaşam süresi, ortalama nüfustan sekiz ila yirmi bir yıl daha kısaydı. [42]

Aile yapısı ve insan ahlakı, komünist hayaletin feminizmi, cinsel özgürlüğü ve LGBT hareketini manipüle etmesi ve desteklemesi ile kuşatma altına alındı.

d. Boşanma ve Kürtaja Teşvik

1969'dan önce, devletler taraflarda hata bulmaksızın boşanmayı yasallaştırmaya başladığında, Birleşik Devletler'deki eyalet yasaları geleneksel dini değerlere dayanıyordu. Boşanmanın değerlendirilebilmesi için eşlerden birinin veya her ikisinin de meşru bir kusur iddiası olması gerekiyordu. Batı dinleri, evliliğin Tanrı tarafından kurulduğunu öğretir. İstikrarlı bir aile, karı koca, çocuklar ve genel olarak toplum için faydalıdır. Bu nedenle, kilise ve ABD eyalet yasaları, hafifletici koşullar dışında, evlilikleri korumanın önemini vurgulamaktaydı.

Ancak 1960'larda Frankfurt Okulu'nun ideolojisi topluma yayıldı. Geleneksel evlilik saldırıya uğradı ve en çok zarar liberalizm ve feminizm tarafından yapıldı. Liberalizm, evliliğin ilahi doğasını, tanımını iki kişi arasındaki sosyal sözleşmeye indirgeyerek reddederken, feminizm geleneksel aileyi kadınların bastırılmasında ataerkil bir araç olarak görüyordu. Boşanma, bir kadının mutsuz bir evliliğin baskısından kurtuluşu ya da heyecan verici bir macera yaşamasına engel olunması olarak tanımlandı. Bu zihniyet, taraflarda hata bulmadan boşanmanın yasallaşmasına yol açtı ve her iki eşin de herhangi bir nedenle uzlaşamamaları halinde bir evliliği bitirme iznini verdi.

ABD'nin boşanma oranı 1970'lerde hızla arttı ve 1981'de zirveye ulaştı. Amerikan tarihinde ilk kez, daha fazla evlilik ölümle değil, anlaşmazlıklarla sona eriyordu. 1950'lerde yaklaşık yüzde 11'e kıyasla, 1970'lerde evlenen tüm çiftlerin neredeyse yarısı boşanıyordu. Cinsel özgürlüğün savunucuları, cinsiyetin evlilik sınırlarıyla sınırlı kalmaması gerektiğine inanıyordu, ancak istenmeyen gebelik bu tür yaşam tarzına doğal bir engel teşkil ediyordu. Doğum kontrol hapları başarısız olabilirdi, bu nedenle, kürtajı yasallaştırma nedenini özgür seks teşvikçileri üstlendi. Kahire'deki 1994 BM Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nın resmi raporu, üreme sağlığının “insanların tatmin edici ve güvenli bir cinsel yaşama sahip olmalarına ve üreme yeteneklerine sahip olduklarını ve bunu da ne zaman isterlerse o zaman yapma özgürlüğüne ve de ne sıklıkla yapılacağına karar verme hakkına sahip olduklarını ima ettiğini belirtmektedir. ” [43]

Aynı zamanda feministler, kadınların doğmamış çocuklarını doğurmayı veya öldürmeyi seçme hakkına sahip olduğunu iddia etmek için “Benim Bedenim, benim seçimlerim” sloganını ortaya attılar. Bu tartışma, özel koşullar altında kürtaja izin vermekten daha öteye, kadınlara kişisel rahatsızlıktan dolayı insan hayatını sona erdirme gücü vermeye kadar gitti.

Kürtajı kabul ederek, insanlar bebeklerin öldürülmesine izin verdiler ve aynı zamanda seksin üreme için olduğu şeklindeki geleneksel anlayışı terk ettiler.

e. Tek Ebeveynli Aileleri Teşvik Etmek İçin Refah Sistemini Kullanma

1960 yılında, çocukların sadece yüzde 5'i evli olmayan annelerin çocuğu olarak dünyaya gelirdi. O zamanlar çocukların biyolojik babalarını tanıyarak büyümeleri normal kabul edilmişti.

Ancak 2010'lara gelindiğinde, evlenmemiş anneler doğumların yüzde 40'ını oluşturuyordu. [44] 1965'ten 2012'ye kadar Amerika'daki tek ebeveynli ailelerin sayısı 3,3 milyondan 13,2 milyona çıktı. [45] Bazı babalar birlikte yaşama veya sonradan evlilik yoluyla dahil olmuş olsalar da, bu bekar annelerden doğan çocukların çoğu babaları olmadan büyüdüler.

Normal olarak, babalar oğullarına rol model olarak örnek teşkil eder, onlara nasıl erkek olunacağını öğretir ve kızlarına kadınların hak ettiği şekilde saygı görmenin nasıl bir his olduğunu gösterirler. Çocuklar bir babanın yokluğundan fazlasıyla acı çekmeye başladılar. Araştırmalar, babasız büyüyen çocukların genellikle kendilerini kiçik görmekten muzdarip olduğunu gösteriyor. Bu çocukların okuldan ayrılma, uyuşturucu kullanma, çetelere katılma, suç işleme ve intihar etme olasılıkları daha yüksektir. Hapisteki gençlerin çoğu babasız evlerden geliyor. Erken cinsel deneyim, genç hamilelik ve rastgele cinsel ilişki de bu gençler arasında fazlasıyla yaygındır. Babasız büyüyen insanların, nüfusun geri kalanına kıyasla cinsel suçlar işleme olasılığı diğerlerinden 40 kat daha fazladır. [46]

Brookings Enstitüsü, yoksulluktan kaçmak isteyen gençlere üç temel tavsiye sunuyor: Liseden mezun olun, tam zamanlı bir iş edinin ve evlenip çocuk sahibi olmak için yirmi bir yaşına kadar bekleyin. İstatistiklere göre, bu koşulları karşılayan Amerikalıların sadece yüzde 2'si yoksulluk içinde yaşıyor ve yüzde 75'i orta sınıf olarak kabul ediliyor. [47] Başka bir deyişle, evlilik, sağlıklı ve üretken bir yaşam süren sorumlu bir yetişkin olma yolunda en güvenilir yoldur.

Bekar annelerin çoğu devlet yardımına güveniyor. The Heritage Foundation bir raporunda, feministler tarafından bu kadar güçlü bir şekilde savunulan refah politikasının, evlenen çiftleri cezalandırma noktasına kadar gidiyor, evil çiftlerin daha az sosyal yardım alabilmeleri tek anneli ailelerin yaratılmasını teşvik ettiğini göstermek için ayrıntılı istatistiksel veriler kullanmakta. [48] Hükümetler, babayı sosyal güvenlik ve refah ile değiştirdi.

Refah politikaları yoksulluk içinde yaşayan ailelere yardımcı olmadı. Bunun yerine, sayıları giderek artan tek ebeveynli aileleri desteklediler. Bu tür hanelerin çocukları yoksulluğa eğilimli olduklarından, sonuç, devlet yardımına bağımlılığın arttığı bir kısır döngüye dönüştü. Komünizmin başarmayı amaçladığı şey tam olarak da budur: bireyin yaşamının her yönüyle control etmek.

f. Dejenere Kültürün Teşvik Edilmesi

2000 yılında, yirmi beş ile otuz dört yaşları arasındaki Amerikalıların yüzde 55'i evliydi ve yüzde 34'ü hiç evlenmemişti. 2015 yılına gelindiğinde bu rakamlar neredeyse tersine dönmüştü, yüzde 40'ı evli ve yüzde 53'ü hiç evlenmemişti. Texas-Austin Üniversitesi'nde bu eğilimi inceleyen araştırmacılar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gençlerin bugünün kültüründe cinsiyetin ve evliliğin ayrı ayrı şeyler kabul edildiği için evlilikten kaçındığını keşfetti. Neden evlensinler ki? [49]

Bu yozlaşmış ortamda, eğilim sıradan, bağımsız ilişkilere yöneliktir; seksin bağlılık ve sorumlulukla veya şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Daha da saçma olan, artık moda olmuş yeni cinsel yönelimlerin bolluğudur. Örneğin, Facebook'un ABD’deki kullanıcı profili seçenekleri, yetmişten fazla farklı cinsiyeti içeriyor. Gençler kadın mı erkek mi olduklarını bile söyleyemezlerse evliliğe nasıl bakacaklar? Komünizm, bu kutsal-verili kavramları tamamen değiştirmek için hukuku ve toplumu kullandı.

"Zina", ahlaksız cinsel davranışa atıfta bulunan olumsuz bir terimdi. Bugün, "evlilik dışı cinsel ilişkiler" veya "birlikte yaşama" terimleri ile hafifletilmiştir. Nathaniel Hawthorne'un 1850 tarihli klasik romanı The Scarlet Letter'da Ana karakter Hester Prynne, zina yapar ve tövbe yoluyla kendini yeniden yaratmak için mücadele eder, ancak günümüz toplumunda tövbe artık gerekli değildir: Zina yapanlar, başlarını dimdik tutarak gururla hayatın tadını çıkarabiliyorlar. İffet hem Doğu hem de Batı kültürlerinde bir erdemdi; bugün, anakronistik bir şaka olarak görülüyor.

Eşcinsellik ve cinsel ahlak hakkında hüküm vermek, günümüzün politik doğruculuğu altında yasaktır. Kabul edilebilir tek duruş, başkalarının "özgür seçimine" saygı duymaktır. Bu sadece günlük yaşamda değil, ahlakın pratik gerçeklikten ayrıldığı akademik çevrede de geçerlidir. Sapkın ve yozlaşmış şeyler normalleştirildi. Arzuları doğrultusunda yaşayanlar baskı ya da suçluluk hissetmezler.

Elli yaşın altındaki Batılılar, neredeyse tüm çocukların biyolojik babalarının varlığıyla büyüdüğü toplumda var olan kültürü zar zor hatırlayabiliyor. Günümüzde "gay" sadece "mutlu" anlamına gelirdi Eskiden, beyaz gelinlikler bekâreti temsil ediyordu. TV ve radyoda pornografik içerik yasaktı. Bunların hepsi sadece altmış yılda tamamen değişti.

5. Çin Komünist Partisi Aileleri Nasıl Yok Ediyor

a. Eşitlik Adına Aileleri Parçalamak

Mao Zedong’un "Kadınlar göğün yarısına eşittir" sloganı şimdi Batı’da popüler bir feminist slogan olarak kabul edilmekte. Çin Komünist Partisi tarafından desteklenen kadın ve erkeklerin aynı olduğu ideolojisi, esasen Batı feminizminden farklı değildir. Batı'da "cinsiyet ayrımcılığı", "politik doğruluk" durumunu sürdürmek için bir silah olarak kullanılıyor. Çin'de, “erkek şovenizmi” etiketi, pratikte farklılık gösterse de, benzer bir yıkıcı etki için kullanılmaktadır.

Batı feminizminin savunduğu cinsiyet eşitliği, cinsiyet kotaları, mali tazminat ve düşürülmüş standartlar gibi önlemlerle erkekler ve kadınlar arasında eşitliği talep ediyor. ÇKP'nin kadınların gökyüzünün yarısını kapladığı sloganı altında, kadınların erkek meslektaşları tarafından yapılan aynı işte aynı yeteneği göstermeleri beklenir. Nitelikli olmadıkları görevleri yerine getirmeye çalışanlar kadınlar bile, kadın kahramanlar olarak övüldü ve “sosyalist temel değerleri şiddetle destekleyen” çağdaş kadınlara verilen 8 Mart Kızıl Bayrak Sahibi gibi ünvanlarla ödüllendirildiler.

1960'larda ve 70'lerde ÇKP propaganda posterleri tipik olarak kadınları fiziksel olarak sağlam ve güçlü olarak tasvir ederken, Mao coşkuyla kadınların makyaj sevgilerini askeri üniformalara çevirmeye çağırdı. Madencilik, ağaç kesme, çelik üretimi, savaş alanında mücadele - her tür iş veya rol kadınlara açıldı.

1 Ekim 1966'da Halkın Günlüğü "Kızlar Domuzları da Kesebilir" başlıklı bir hikaye yayınladı. Mezbaha çırağı olarak çalışarak yerel bir ün kazanan on sekiz yaşındaki bir kadını anlatıyordu. Mao Zedong Düşüncesini takip etmek, onun domuzları katletme cesaretini toplamasına yardım ettiğini söyleyerek, "bir domuzu bile öldüremezsen, düşmanı nasıl öldürmeyi bekleyebilirsin?" Dedi. [50]

Her ne kadar Çinli kadınlar “gökyüzünün yarısını ellerinde tutsa da”, Batı'daki feministler hala Çin’in cinsiyet eşitliğini birçok alanda eksik buluyor. Şu anda yedi üyesi olan ÇKP'nin Politbüro Daimi Komitesi hiçbir zaman bir kadın içermemiştir. ÇKP, bir kadının dahil edilmesinin, Demokrasi gibi daha fazla siyasi haklar talep eden ve Partinin totaliter yönetimine ölümcül bir tehdit oluşturan bir sosyal hareketi teşvik edeceğinden korkmaktadır.

Parti, benzer endişelerden ötürü eşcinselliği alenen desteklemekten kaçınır ve bu konuda nispeten tarafsız bir duruş sergiler. Ancak Parti, medyanın ve popüler kültürün etkisini kullanarak Çin'de zaman zaman sessizce eşcinselliği teşvik etti. Medya gizlice konuşma dili "eşcinsel" yerine daha olumlu çağrışımlara sahip bir terim olan "yoldaş" ı koydu. 2001 yılında Çin Psikiyatri Derneği eşcinselliği ruhsal bozukluklar listesinden çıkardı. 2009'da ÇKP ilk Şangay Onur Haftası'nı onayladı.

Yaklaşımlar değişebilir, ancak komünist hayalet her yerde aynı hedefi izler: geleneksel iyi bir eş ve sevgi dolu anne idealini ortadan kaldırmak için uğraşır, kadınları nazik karakterlerini terk etmeye zorlar ve erkeklerle kadınlar arasındaki uyumu bozmak için gerekli olan dengeli bir aile oluşturmayı ve iyi uyum sağlamış çocuklar yetiştirmeyi engeller.

b. Karı Kocayı Birbirlerine Düşürmek

Geleneksel Çin değerleri aile ahlakına dayanır. Şeytan bilir ki, geleneksel değerleri baltalamanın en etkili yolu, işe insan ilişkilerini sabote etmekle başlamaktır. ÇKP tarafından başlatılan sürekli siyasi mücadelelerde aile üyeleri, daha iyi bir siyasi statü için çılgın bir rekabet içinde birbirlerini yetkililere ispiyonladı. En yakınlarına ihanet ederek, Parti ortodoksluğu lehine daha sıkı ve daha sadık bir duruş sergilemeyi amaç edindi.

Aralık 1966'da Mao’nun sekreteri Hu Qiaomu Pekin Demir ve Çelik Enstitüsüne götürüldü ve burada kendi kızı öne çıkarak ve "Hu Qiaomu’nun köpek kafasını parçala!" Diye bağırdı. Kendisi katılmamasına rağmen, diğerleri babasını onun gözleri önünde yaraladı. Aynı sıralarda Kızıl Muhafızlar, Pekin'in Dongsi semtinde "kapitalist" bir aile buldu. Gardiyanlar, ebeveynleri neredeyse ölümüne dövdü, ardından ortaokul çağındaki oğlunu, babasının kafatasını dambıl ile parçalamaya zorladı. Çocuk daha sonra delirdi. [51]

Parti tarafından "sınıf düşmanı" olarak suçlananlar, aileleri tarafından çoğu kez reddedildi. İntihar eden “sınıf düşmanları” bile öncelikle aile bağlarını koparmak zorundaydı, yoksa ÇKP daha sonra akrabalarının peşine düşerdi. Örneğin, edebiyat teorisyeni Ye Yiqun, Kültür Devrimi sırasında zulüm görüp intihara sürüklendiğinde, ayrılık mektubunda şöyle yazıyordu: "İleriye dönük olarak, gereken tek şey, Partinin sözlerini kararlılıkla dinlemektir, benim işlediğim günahları yavaş yavaş fark et, bana karşı nefretin büyüsün ve tereddüt etmeden benimle olan aile bağlarını kopar. " [52]

Modern çağda, Falun Gong'un ruhani uygulamasına yönelik zulüm, ÇKP tarafından başlatılan en büyük siyasi kampanyadır. Yetkililerin Falun Gong uygulayıcılarına karşı kullandıkları ortak bir strateji, aile üyelerini zulme yardım etmeye zorlamaktır. ÇKP, aile üyelerine inançlarından vazgeçmeleri için uygulayıcılara baskı yapmalarını sağlamak için idari taciz, mali cezalar ve diğer sindirme biçimleri ve baskı uygular. ÇKP zulüm kurbanlarını ailelerinin taciz edilmesinden sorumlu tutuyor ve tacizin sadece uygulayıcıların inançlarından taviz vermeyi reddetmeleri nedeniyle devam ettiğini söylüyor. Birçok Falun Gong uygulayıcısı, bu tür zulüm nedeniyle sevdikleri tarafından boşandı ya da reddedildi. Partinin kampanyasıyla sayısız aile parçalandı.

c. Nüfus Kontrolü İçin Kürtaja Zorlama

Batılı feministler kürtajı yasallaştırma savaşında başarılı olduktan kısa bir süre sonra, Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki kadınlar ÇKP'nin aile planlama politikaları tarafından kendilerine zorunlu kürtaj yaptırdılar. Doğmamış bebeklerin topluca öldürülmesi, benzeri görülmemiş ölçekte insani ve sosyal bir felaketle sonuçlandı.

ÇKP, Marksist materyalizmi takip eder ve doğumun, çelik üretiminden veya tarımdan farklı olmayan bir üretken eylem biçimi olduğuna inanır. Dolayısıyla ekonomik planlama felsefesinin aileyi de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiği sonucu çıkar. Mao şunları söyledi: “İnsanoğlu kendini kontrol etmeli ve planlı büyümeyi uygulamalı. Bazen biraz artabilir ve bazen durabilir. " [53]

1980'lerde Çin rejimi, ülke çapında ortaya atılan sloganların sergilediği gibi, tek çocuk politikasını aşırı ve acımasız önlemlerle uygulamaya başladı: "Bir kişi yasayı ihlal ederse, tüm köy kısırlaştırılıyordu"; "Birinciyi doğur, ikinciden sonra tüplerini bağla, üçüncü ve dördüncüyü aklından çıkar!" (Bu sloganın bir varyasyonu basitçe "Öldür, üçüncü ve dördüncü öldür" idi.); "Çok fazla doğum yapmaktansa bir kan akışı görmeyi tercih ederiz"; ve "On tane daha mezar, fazladan bir yaşamdan daha iyidir." Bu tür kana susamış davranışlar Çin'in her tarafına yayılmıştı.

Ulusal Sağlık ve Aile Planlaması Komisyonu, tek çocuk politikasının ihlallerini ele almak için ağır para cezaları, yağma, konutların yıkılması, saldırı, gözaltı ve benzeri diğer cezalar da kullandı. Bazı yerlerde, aile planlaması görevlileri bebekleri çeltik tarlalarına atarak boğdu. Doğumlarına sadece birkaç gün kalan anneler bile kürtaj yaptırmaya zorlandı.

Tek çocuk politikasının en ciddi sonuçlarından biri, kürtaj veya terk edilen orantısız kız bebek sayısının kırk yaşın altındaki Çinlilerin erkek / kadın oranında ciddi bir dengesizliğe yol açmasıdır. Kadın kıtlığı nedeniyle 2020 yılına kadar otuz milyon kadar genç erkeğin çocuk doğurma çağındaki bir kadınla evlenemeyeceği tahmin ediliyor.

Çin’in yapay seks dengesizliği, cinsel istismar ve fuhuşta artış, ticarileşmiş evlilik ve kadın kaçakçılığı gibi ciddi sosyal sorunları da tetikledi.

6. Komünizmin Aileye Saldırısının Sonuçları

Marx ve diğer komünistler, evlilik karşıtı ve aile karşıtı teorilerine inanmak için zina, fuhuş ve gayri meşru çocuklar gibi fenomenleri Kabul ettiler - sanki bu tür ahlaksızlıkların varlığı, hâkim sosyal normların ikiyüzlü ve yozlaşmış olduğu anlamına geliyormuş gibi.

Viktorya döneminde başlayan ahlakın kademeli yozlaşması, kutsal evlilik kurumunu yıprattı ve insanları ilahi öğretilerden daha da uzaklaştırdı. Komünistler, kadınları sözde kişisel mutlulukları uğruna evlilik yeminlerini çiğnemeye çağırdılar ama sonuç tam tersi oldu.

Komünizmin baskı ve eşitsizlik için "çözümü", insan ahlakının standartlarını cehennem gibi derinliklere çekmekten başka bir şey değildir. Evrensel olarak çirkin ve affedilemez diye mahkum edilen davranışı yeni normlar haline getirir. Komünizmin "eşitliğinde" herkes aynı kadere - yıkıma doğru yürüyor.

Komünizm hayaleti, günahın ahlakın yozlaşmasından değil, toplumsal baskıdan kaynaklandığı yanlış inancını yarattı. İnsanları geleneklere sırtlarını dönerek ve Tanrı’dan uzaklaşarak bir çıkış yolu aramaya yöneltti. Feminizmi, eşcinselliği ve cinsel sapkınlığı savunmak için özgürlük ve özgürleşme retoriğini kullandı. Kadınların haysiyetleri ellerinden alındı, erkekler sorumluluklarından mahrum bırakıldı ve ailenin kutsallığı ayaklar altına alındı, bugünün çocukları şeytanın oyuncağı oldu.

Devamı gelecek…

Seriyi buradan okuyabilirsiniz: Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?

İngilizcesi için: How the Specter of Communism Is Ruling Our World

Referanslar

21. Betty Friedan, Kadınlığın Gizemi (New York: WW Norton & Company, 1963).

22. Joanne Boucher, "Betty Friedan ve Liberal Feminizmin Radikal Geçmişi", Yeni Politika, cilt. 9, no.3 (Yaz 2003).

23. David Horowitz, “Betty Friedan'ın Gizli Komünist Geçmişi,” Salon, 19 Ocak 1999, https://www.salon.com/1999/01/18/nc_18horo.

24. Kate Weigand, Kızıl Feminizm: Amerikan Komünizmi ve Kadınların Kurtuluşunun Oluşumu (Baltimore, MD ve Londra: Johns Hopkins University Press, 2002).

25. Aynı eser.

26. Simone de Beauvoir, İkinci Cins, çev. Constance Borde ve Sheila Malovany-Chevallier (New York: Vintage Books, 2011).

27. Lawrence Summers, “Harvard President Summers'ın Bilim ve Mühendislik Alanında Kadınlar Hakkında Açıklamaları,” PBS NewsHour, 22 Şubat 2005, https://www.pbs.org/newshour/science/science-jan-june05-summersremarks_2-22 .

28. Alan Finder, "Harvard, Fakülteyi Daha Çeşitli Hale Getirmek İçin 50 Milyon Dolar Harcayacak", The New York Times, 17 Mayıs 2005, https://www.nytimes.com/2005/05/17/education/harvard-will- harcama-50-milyon-to-make-faculty-more-diverse.html .

29. CP Benbow ve JC Stanley, "Matematiksel Yetenekte Cinsiyet Farklılıkları: Gerçek mi, Yapay mı?" Science, 210, sayı 4475 (Aralık 1980): 1262–1264, https://science.sciencemag.org/content/210/4475/1262 .

30. CP Benbow, “Entelektüel Yetenekli Ergenlik Öncesi Dönemdeki Yeteneklerde Cinsiyet Farklılıkları: Doğaları, Etkileri ve Olası Nedenleri,” Davranış ve Beyin Bilimleri 11, no. 2 (Haziran 1988): 169–183. https://www.cambridge.org/core/journals/behavioral-and-brain-sciences/article/sex-differences-in-mathematical-reasoning-ability-in-intellectually-talented-preadolescents-their-nature-fects- ve-olası-nedenler/C0BC8628A056CB9B38A3464D2DF5FA44 .

31. CP Benbow ve diğerleri, “13 Yaşındaki Matematiksel Muhakeme Yeteneğindeki Cinsiyet Farklılıkları: 20 Yıl Sonra Durumları,” Psychological Science 11, no. 6 (Kasım 2000): 474-480, https://my.vanderbilt.edu/smpy/files/2013/02/SexDiffs.pdf .

32. Alexis de Tocqueville, Friedrich A. Hayek'ten aktarıldığı gibi, The Road to Serfdom (London: Profile Books, 2005), 47.

33. Susan Edelman, "Önemli Kondisyon Testinde Başarısız Olmasına Rağmen NY İtfaiyecisi Olacak Kadın", New York Post, 3 Mayıs 2015. https://nypost.com/2015/05/03/woman-to-become-ny-firefighter -başarısız-olmayan-kritik-uygunluk-testine rağmen .

34. Una Butorac, “Bu Kadın İtfaiyeciler Cinsiyet Kota Sistemi İstemiyorlar,” Özel Yayın Servisi, 24 Mart 2017, https://www.sbs.com.au/news/the-feed/these-female- itfaiyeciler-cinsiyet-kota-sistemi istemiyor .

35. Pennsylvania Commonwealth Court, Pennsylvania Commonwealth, Israel Packel, Başsavcı, Pennsylvania Interscholastic Athletic Association'a karşı, 334A.2d 839, 18 Pa. Commw. 45 (19 Mart 1975).

36. Christina Hoff Sommers, Erkeklere Karşı Savaş: Yanlış Yönlendirilmiş Feminizm Genç Erkeklerimize Nasıl Zarar Veriyor (New York: Simon & Schuster, 2001).

37. Jamie Doward, “'Bu Çocukları Ciddiye Alın': Trans Hakları Fırtınasının Gözünde NHS Kliniği,” The Guardian, 18 Kasım 2017, https://www.theguardian.com/society/2017/nov/19/ nhs-klinik-trans-hakları-fırtına-cinsiyet-kimliği-uzmanı-merkez-transseksüel .

38. Vivian Gornick, The Daily Illini, Illinois Üniversitesi'nden alıntı, 25 Nisan 1981.

39. Robin Morgan, ed., Sisterhood Is Powerful: An Anthology of Writings from the Women's Liberation Movement (New York: Vintage Books, 1970), 537.

40. Darlena Cunha, "Boşanma Açığı", Atlantik, 28 Nisan 2016, https://www.theatlantic.com/business/archive/2016/04/the-divorce-gap/480333 .

41. David W. Purcell ve diğerleri, “HIV ve Frengi Oranlarını Elde Etmek İçin Amerika Birleşik Devletleri'nde Erkeklerle Seks Yapan Erkeklerin Nüfus Büyüklüğünü Tahmin Etmek,” Open AIDS Journal 6 (Eylül 2012): 98–107, https: / /www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3462414 .

42. RS Hogg ve diğerleri, "HIV Hastalığının Eşcinsel Erkeklerde Ölüm Oranı Üzerindeki Etkisinin Modellenmesi", Uluslararası Epidemiyoloji Dergisi 26, no. 3 (Haziran 1997): 657–661.

43. Birleşmiş Milletler, “Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı”, Kahire, Mısır'daki Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD) (New York: Birleşmiş Milletler, 1995), 59, https:// www .un.org/en/development/desa/population/events/pdf/expert/27/SupportingDocuments/A_CONF.171_13_Rev.1.pdf .

44. Senatör Mike Lee'nin İsteği Üzerine Karma Ekonomik Komite Başkan Yardımcısı Personeli, “Aşk, Evlilik ve Bebek Arabası: Evlenmeden Çocuk Doğurmanın Yükselişi,” Sosyal Sermaye Proje no. 3–17 (Aralık 2017), https://www.lee.senate.gov/public/_cache/files/3a6e738b-305b-4553-b03b-3c71382f102c/love-marriage-and-the-baby-carriage.pdf .

45. Robert Rektör, “Refah Evliliği Nasıl Zayıflatıyor ve Bu Konuda Ne Yapmalı,” Miras Vakfı, 17 Kasım 2014, https://www.heritage.org/welfare/report/how-welfare-undermines-marriage-and -bu konuda ne yapmalıyız ?

46. Phyllis Schlafly, Amerikan Ailesini Kim Öldürdü? (Washington, DC: WND Books, 2014), bölüm. 1.

47. Ron Haskins, "Yoksul Gençlerin Orta Sınıfa Katılmak İçin Uyması Gereken Üç Basit Kural", Brookings Enstitüsü, 13 Mart 2013, https://www.brookings.edu/opinions/third-simple-rules-poor-teens- orta sınıfa katılmak için takip edilmeli .

48. Rektör, “Refah Nasıl Zayıflıyor.”

49. Mark Regnerus, "Ucuz Seks ve Evliliğin Düşüşü", The Wall Street Journal, 29 Eylül 2017, https://www.wsj.com/articles/cheap-sex-and-the-decline-of-marriage -1506690454 .

50. Yang Meiling 杨美玲, “Guniang ye neng xuehui sha zhu” 姑娘也能学会杀猪 [“Kızlar da Domuzları Kesebilir”], People's Daily, 1 Ekim 1966.

51. Yu Luowen遇罗文, Wo jia: wo de gege Yu Luoke 我家:我的哥哥遇罗克 [Ailem: Kardeşim Yu Luoke], (Pekin: World Chinese Publishing Co., Ltd, 2016).

52. Ye, Zhou 葉舟, “Ye Yuqin de zuihou shinian” 葉以群的最後十年 [“Ye Yiqun'un Son On Yılı”], Wenhui Monthly, no. 12 (1989).

53. Pang Xianzhi 逄先知 ve Jin Chongji 金冲及, Mao Zedong zhuan (1949–1976) 毛泽东传(1949–1976) [Mao Zedong'un Biyografisi (1949–1976)] (Pekin: Merkezi Parti Edebiyatı Basını, 2003).