Büyük evren o kadar uçsuz bucaksızdır ki, yukarıdaki hiçbir tanrısal varlık, cennetsel kral veya tanrı ötesinde ne olduğunu bilemez. Ve yaşamların sayısı tek kelimeyle sayısızdır. Büyük evrendeki tüm yaşamlar, içinde bulundukları alemi, maddi olarak var oldukları düzlemlerin bakış açısından her şeyi kapsayan bir şekilde görürler. Tüm bu yaşamların dünyayı görme şekli, tanrısal varlıkların gördüğünden farklı değildir, sadece tanrısal varlıkların sahip olduğu içgörü, bilgelik ve güçlerden yoksundur. Bu demektir ki, içinde bulunduğu dünyayı olduğu gibi göremeyen; çevresindeki ortamda bulunan diğer yaşam formlarını göremeyen ve bu ortamdaki fiziksel şeyleri olduğu gibi göremeyen insanoğlu, büyük evrendeki tüm bu varlıklardan farklıdır. Sonuç olarak, insanoğlunun düşünme biçimi ve dünyayı anlama biçimi oldukça özel ve de sınırlıdır. Bu dünya, bu nedenle bir "bilinmezlik" yeridir (Üç Diyar'da orijinal olarak bulunan doğaüstü varlıklar ve belirli spiritüel fenomenler hariç).
Peki bunun sebebi nedir? Sebebi şudur. Büyük evren ve içindeki çok sayıda sistem, Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma ve Yıkım kozmik döngüsünün son aşamasına ulaştı. Ve her şey korkunç bir son yok oluş ve tamamen yok olma olasılığına doğru ilerlerken, Yaratıcı tüm yaşamları kurtarmaya karar verdi.
Büyük evrenin ve içindeki sayısız evrenin Yıkım aşamasına ulaşmasının nedeni hem onların hem de içlerindeki sayısız yaşamın (her evrendeki birçok tanrı, cennetsel kral ve tanrısal varlık olanlar dahil) Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma ve Yıkım kozmik döngüsünün çok uzun olan seyri boyunca, Oluşum aşamasının ilk günlerinde olduğundan daha düşük bir seviyede olmalarındandır. Ya da başka bir deyişle, tüm bu zamanlardan sonra artık kendi düzlemlerinin standartlarını karşılayamazlar. Bu varoluşun kaçınılmaz gidişatıdır.
Ve böylece, yaşamları kurtarmak amacıyla, Yaratıcı asıl olan büyük evrenin dışında bir dünya yarattı. Bu dünya asıl olan büyük evrendeki sayısız hayatı kurtarmak için kullanılacaktı ve "Üçlü Diyar" olarak adlandırıldı. Üçlü Diyarın içinde üç varoluş düzlemi vardır. Bu üç düzlemin en alt seviyesindeki varlıklar güçsüzdür, yüksek bir anlayış veya bilgeliğe sahip olmadan içinden görülmesi zor olan, en zorlayıcı ortamda var olurlar. Ve bu, insanoğlunun dünyasıdır. İkinci düzlemdeki yaşamlar anlayış ve bilgelikte yalnızca insanoğlunu aşarlar, bu yüzden sadece insan aleminin nasıl olduğunu ve kendilerinin nerede olduğunu görebilirler. İnsanlar onlara "cennetsel varlıklar" veya "yarı tanrılar" demişlerdir. Bir düzlem daha yukarıda olan yaşamlar, kendilerinin altında olan iki alemdeki varlıkların nasıl olduğunu ve kendilerinin nerede olduğunu görebilirler. Anlayış ve bilgelik güçleri Üçlü Diyarın en fazla olanıdır. Bu dünyadaki insanlar, onlardan genellikle "tanrılar" veya "cennetsel varlıklar" olarak bahsederler. Fakat Üçlü Diyar'daki varlıkların hiçbiri gerçekte evrenin nasıl olduğunu görme gücüne sahip değildir, daha yukarıdaki tanrısal varlıkların yaşadığı krallıkları ve cennetleri de görme gücüne sahip değillerdir.
İnsanoğlu böylece bilmezlik içinde yaşar, ufak bir anlayış ve bilgeliğe sahip olur ve işlerin özünü göremez. Bu Yaratıcı tarafından gerçekleştirildi ve varlıkların son yıkımın arifesinde kurtarılmalarını sağlamak için yapıldı. Böylece onlara bu aldatıcı ve zorlu dünyada bile, içlerindeki iyiliğe sıkıca tutunmayı başardıklarında, bu kaderden kaçınma şansı verilir. Bu gerçekten de çok zordur: Yaşamlar için bunu başarmanın tek yolu, (Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma, Yıkım döngüsünün bu son noktasında yaşamların yok edilmeye hazırlandığı bir dönemde) acı çekerek karmalarını yok etmeye çalışmak ve doğuştan gelen iyiliği korumalarıdır. Ancak o zaman “geleceğe layık” sayılırlar. Son kozmik zamanı geldiğinde, Yaratıcı, büyük evrende çok sayıdaki tanrısal varlığa, cennetsel krallara ve tanrılara (ve daha da fazlasına, büyük evrenin farklı alanlarının her birini denetleyen büyük tanrısal ve aydınlanmış varlıklara) dünyaya inip insan formunda enkarne olmaları onayını verdi. Ancak burada, tüm yüksek bilgelikleri, anlayış güçleri ve tanrısal yetenekleri mühürlenir. Ve bu en zor olan yerde, güçleri veya bilgelikleri olmadan, tamamen bir insan vücudunda kapalı olarak, olumlu ve erdemli düşüncelere güvenerek ve içlerindeki iyiliği canlı tutarak karmalarını yok etmek için zorluklara katlanmak zorunda kalırlar. Ancak o zaman, Yaratıcı ve yukarıda bulunan tanrıların lejyonları tarafından kabul edilebilirler ve gelecekte yer almaya hak kazanabilirler. Bu dünyadaki birçok reenkarnasyonları boyunca, karmalarını kademeli olarak yok etmeyi başaranlar ve yaşamları boyunca erdem ve iyilik içinde büyüyenler, kurtuluş için seçileceklerinden emin olabilirler. Son günler biterken kurtuluş gerçekleştiğinde, Yaratıcı tarafından kesinlikle yeni evrene gönderilecekler. Bunun anlamı, insanlığın içinde yaşadığı cehalet ve bilgisizlik halinin, kurtuluş amacıyla Yaratıcı tarafından yaratılmış benzersiz bir dünyanın ve varoluş biçiminin parçası olduğudur. Bu nedenle, bir insanın başka bir varlıktan bu bilinmezlik halini bozmasını istemesi boşuna olacaktır. Bu dünyada veya ötesindeki hiçbir varlık, kurtuluş için yaratılmış bu ortamı baltalamaya cesaret edemez.
Bu dünyada spiritüel inançların temelsiz olduğunu düşünenler her zaman vardır. Bu yüzden bazıları sadece görebildikleri şeylere inandıklarını ve başka şeylere inanmadıklarını söylerler. Sonuç itibarıyla, bazı insanlar sonuçlarını umursamadan hata yaparlar. Tanrısal bir varlık, ne kadar yüksek bir statüye sahip olursa olsun, bir insan olarak enkarne olursa—çünkü insan bedenine sahip olmak, onun insan olduğu anlamına gelir— insan bedeniyle birlikte insani bilinmezlik durumunu da üstlenecektir. Ve böylece bazıları bu durumda oldukları için burada karma yaratırlar. Yaratıcının Üçlü Diyarı yaratmasının nedeni, varlıkların sıkıntı yaşayarak günahkâr karmalarını azaltmaları ve temel amacı olan ahlaki bir seviyeye yükselmeleridir. Sadece günahtan veya karmadan arınmış bir varlık Cennetteki evine geri gönderilebilir. Ve büyük evrenin ilkeleri, karmanın bedelinin ödenmesini gerektirir. İnsanlar cehalet halinde yaşarlar ve bu yüzden bu insan aleminde günahkâr karma yaratmaya meyillidirler. Ve doğal olarak bununda bedeli ödenmelidir. Bir yaşam süresinde ödenmezse, bir sonrakinde ödenmelidir. Aslında birçok insanın muazzam miktarda günahkâr karması vardır. Ve bu yüzden Yaratıcı onların acılarının bir kısmını üstlenmiştir, böylece kurtuluşa erişebilirler. Bu durum, yaşamlar için en büyük merhamet ve en büyük sevgi biçimidir. Gerçek şu ki, bir kişinin karması belirli bir noktaya kadar birikirse hayatı gerçekten yok olacaktır. Bu yüzden bu dünyaya gelmenizin gerçek amacı tüm karmanızı yok etmek ve böylece Cennete geri dönebilmektir. Her kişi bu dünyaya enkarne olurken Yaratıcıya bir yemin vermiştir. Ama elbette birinin karmasının bedelini ödemesi zordur. Karma, insanların birbirleriyle çekişmesine, kavga etmesine neden olur ve savaşa, hastalığa, zahmete, açlığa, yoksulluğa (ve böylece acıya ve ızdıraba) neden olur. Bazılarının daha fazla, bazılarının ise daha az karması vardır. Ve bu yüzden de bu dünyada hem zengin hem de fakir vardır. Eğer bir kişi bu bilinmezlik durumunda bile iyi kalpli ve nazik kalabilirse, daha az karma yaratacaktır! Ve hayat daha kolay olacaktır!
Bütün bunlar, insanların bilinmezlik durumunun, onların kurtulmaları için yapıldığını ve en büyük evreni ve çok sayıda evreni kurtarmak için olduğunu söylemek içindir. Bu durumun arkasında inanılmaz derecede önemli nedenler olduğu için, aldanma büyüsü kesinlikle insan isteklerine uyacak şekilde bozulamaz. Bazıları, bu dünyadaki birçok doğaüstü varlığın neden insanların arzuladığı gibi davranmadığını ve sır perdesini kaldırmadığını merak edebilir. Gerçek şu ki, buna cesaret edemezler! Bunun nedeni, Yaratıcı tarafından en büyük evrenin ve çok sayıda varlığın kurtarılması amacıyla bu şekilde yapılmıştır. Böylece, bu hayatların kurtuluşuna imkan sağlanır!
Öğretmen Hongzhi Li
30 Eylül 2024
(Çevirisi Sarı Takım tarafından yapılmıştır)