(Minghui.org) Eskiden küçük bir iş yeri işletiyordum. Her gün bisikletimi sürüyordum ve 30 milden fazla uzaklıktaki bir şehirde satmak için bir meyve bahçesinden meyve getiriyordum. Birlikte çalıştığım meyve satıcıları ağır işe dayanamıyorlardı, bu nedenle sonunda ayrıldılar. Ben azimle devam ettim.

Ağır işte çalışırken hayatım gitgide daha iyi oldu ve küçük bir şirket kurdum. Çin Komünist Partisinin (ÇKP) yozlaşmış yönetimi altında Çin’de ahlak hızla düştü. Akıntıyla birlikte gittim ve kanun dışı yollarla çok para kazandım. Çin toplumundaki para arayışıyla düşme eğilimi içerisinde çok yetenekli olduğumu hissediyordum ve yapmamam gereken birçok şey yaptım.

Uyanmak

1998’de evde iki kitabın masanın üzerinde durduğunu fark ettim, bu nedenle onları okumaya başladım. Onlar Shifu’nun Daha İleri Yükselmeler İçin Esaslar ve Amerika Birleşik Devletlerindeki Fa Konferanslarında Verilen Öğretiler’iydi. Daha önce hiç böyle iyi kitaplar okumamıştım! Başka Falun Dafa kitapları olup olmadığını merak ettim ve adı Zhuan Falun olan temel kitabını buldum.

Okurken şunu fark ettim: Bu xiulian uygulaması hakkında bir kitaptı! Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü çok iyi ve her cümle kalbimle konuşuyordu. Bir rüyadan uyanmışım gibi hissettim.

Falun Dafa’nın ilkelerini anladıktan sonra yaşam tarzım konusunda kötü hissettim. Bu kitabı neden daha önce okumamıştım? Falun Dafa’nın Doğruluk, Merhamet ve Hoşgörü ilkelerini anlasaydım bu kadar kötü şeyler yapmazdım. İyi bir kişi olmaya karar verdim ve Falun Dafa’yı uygulamaya başladım.

Karım ve ben egzersizleri yapıp yerel Fa çalışma grubuna katılmaya başladık. Karım uygulama yapmaya başladıktan hemen sonra başının üstünün açılıyormuş gibi geldiğini ve Fa’yı okurken kelimelerin içine dökülüyormuş gibi geldiğini söyledi. Egzersizleri yaparken mekanizmalar ellerime rehberlik ediyormuş gibiydi. Egzersizleri her gün yaptım. Zihnim ve bedenim sağlıklı oldu, sigara ve içki içmeyi bıraktım. Shifu’nun öğretilerini izlerseniz Dafa tarafından hem fiziksel hem de zihinsel olarak gerçekten arınırsınız. İki oğlumuz da uygulama yapmaya başladı ve ailemiz mutlulukla doluydu.

Pekin’de Dafa’yı Onaylamak

Dafa kalplerimizde kök saldı ve dünyaya bakışımız tamamen değişti. Her gün çok mutluyduk. Ancak 1999’da ÇKP Falun Dafa’ya zulmetmeye başladı ve bazı uygulayıcılar acımasız bir şekilde zulüm gördü. Dafa için temyiz başvurusunda bulunmak amacıyla ailemle Tiananmen Meydanına gitmeye karar verdim.

Bir pankart yapmak istedik, ama yerel matbaacılardan hiçbiri onu basmaya cesaret edemedi. Bir mağaza sahibi dedi ki: “Bana 300,000 yuan verseniz bile size bir tane yapmaya cesaret edemezdim. ÇKP beni öldürürdü!”

Ertesi sabah uyandığımda bir şiir aklıma geldi. Sözleri yazıya döktüm ve matbaaya gittim. Mağaza sahibi dedi ki: “Yazdığın şiir çok iyi. Taoizme ait, değil mi?” Bizim için şiiri mutlu bir şekilde bastı.

Sözleri kestim ve afişi yaptım. Ocak 2001’in başıydı. Afiş hazır olduktan sonra karım, iki oğlum ve ben Pekin’e gittik. Geldiğimizde Tiananmen Meydanına bir taksi tuttuk.

Karlı bir gündü, ama karlar temiz ve güzeldi. Hava koşulları nedeniyle, Tiananmen ve anıt arasındaki bayrak direğine gittik ve güneye bakarak karım ve ben uzun pankartın iki ucundan tuttuk ve iki oğlumuz da pankartı ortadan tuttu. Bir süre güneye baktık ve daha sonra batıya döndük. Bazı insanlar resimlerimizi çektiler. Pankartımız uzun bir süre açık kaldı. Tek düşüncemiz vardı: Falun Dafa ve Shifu’nun itibarını geri verin!

Nöbet tutan silahlı uzun bir polis memuru bizi fark etti ve pankartımızı yakalamak için aceleyle bir barikatın arkasından atladı. Tiananmen polis karakolunda yasa dışı bir şekilde tutulduk ve bizi götürmek için kasabamızdaki polislerle iletişime geçtiler.

Zulüm Gördük

Yerel polisler Pekin’e geldiğinde bize dediler ki: “Başınız büyük belada!” Kasabamızın Pekin’deki irtibat ofisine götürüldük ve orada liderlerden birisi pankartımıza bakıp polislere bağırdı, “Onları neden kelepçelemediniz?” Kelepçelenip yerel Yurt İçi Güvenlik Bölümüne götürüldük.

O gece ayrıldık. Karım kalorifer borusuna kelepçelendi, çocuklarımız ayrı bir odaya hapsedildiler ve ben de bir kalorifer borusuna kelepçelendim. Bir polis memuru beni sorgularken yüzüme tokat attı. Yaptığı şeyi anlamadığı için acınacak durumda olduğunu düşündüm. Elleri acıdı, bu nedenle yüzüme vurmak için kalın bir kitap kullandı. Bana o kadar sert vurdu ki kitap dağıldı. Beni yaklaşık 40 dakika kadar dövdü ve daha sonra yoruldu. Beni gülümserken gördüğünde öfkeyle dedi ki: “Senin işini yarın bitireceğim.” Shifu’nun kutsamasıyla yüzüm hiç acımadı.

Ertesi gün aynı polis memuru geldi ve yüzümün şişmediğini veya yaralanmadığını görünce şaşırdı. Şaşırdı ve hiçbir şey söylemeden ayrıldı. O gün birkaç polis memuru birbiri ardına geldi. Tahta bir bankı parçaladılar, bir tabure ayağını aldılar, bir ucunu havluyla sardılar ve onu beni dövmeye hazır bir işkence aleti olarak tuttular. Korkmadım, çünkü hiçbir suç işlemediğini biliyordum. Her biri taburenin bir ayağıyla bana vurdu ve bir polis memuru başıma vurmayı sürdürdü. Yorulduğunda gülümsediğimi gördü ve öfkeyle ayrıldı. Diğer polis memuru tüm eklemlerime vurmayı sürdürdü, ama yoruldu. Hala gülümsediğimi gördüğünde ayrıldı. Birkaç başka polis memuru daha geldi, onlardan bazısı bileğime vurdu, ayak parmaklarımı ezdi ve beni farklı şekillerde dövdü.

Sonunda acımasız bir polis memuru geldi. Beni yakamdan tuttu ve göğsüme yumruk attı. Sıradan bir kişi bu şekilde dövülseydi hayatı tehlikede olurdu. Bana vurmaya devam etti, ama hiç acı hissetmedim. Shifu’nun beni koruduğunu biliyordum. 20 günden fazla süre gözaltında tutulduktan sonra karım ve ben serbest bırakıldık.

Beyin Yıkama Planını Dağıtmak

Eve geldiğimizde insanlara Falun Dafa zulmü hakkındaki gerçeği anlatmaya başladık. Bu nedenle karım ve ben polisler tarafından yakalanıp bir beyin yıkama merkezine götürüldük. Beynimi yıkamak için yedi iş birlikçi (eski Falun Dafa uygulayıcıları) getirdiler. Odaya girdiğimde etrafımı sarıp beni ikna etmeye çalıştılar. Onlara dedim ki: “Hepiniz birlikte konuştuğunuzda sizi duyamıyorum, neden sırayla konuşmuyorsunuz?”

Hepsi konuşmayı bitirdikten sonra ilk kişiye dedim ki: “Az önce söylediklerin yanlış. Shifu’nun sözleri şu şu anlama geliyor.” Daha sonra onları birer birer Dafa’nın ilkeleriyle düzelterek ikinci kişiye ve sonraki kişilere de benzer şeyler söyledim. Benimle tartışamadılar, çünkü söylediklerim Fa’nın üzerine temellendirilmişti. Bütün gün benimle konuştular, ama sonunda beynimi yıkayamadılar.

Bir kişi bütün gün bana eşlik etti. Beni gözlemlemesi için 610 Ofisi tarafından gönderilmişti. İş birlikçilerle benim aramda geçen iki günlük çekişmeye tanık oldu. Bana dedi ki: “Sen haklısın. Onların söyledikleri mantıklı gelmiyor. Kendini öldüreceğinden korkuyorlar, bu nedenle seni izlememi söylediler. Şimdi diğer herkes ölse bile senin ölmeyeceğini görebiliyorum.” İyi bir adam olduğunu gördüm, bu nedenle gülümseyip dedim ki: “Sabah kahvaltıda neden bana katılmıyorsun?” Dedi ki: “Pekala. O kişiler tekrar gelirse senin açıklamalarını dinleyeceğim.”

10 günden fazla süre yasa dışı bir şekilde hapsedildikten sonra beni dönüştüremeyeceklerini fark ettiler ve aslında ben zihinlerini değiştirmek üzereydim, bu nedenle eve gitmeme izin verdiler. Dedim ki: “Karımın da gitmesine izin vermelisiniz, yoksa ayrılmayacağım!” Bu nedenle onu da serbest bıraktılar. Karım da beyin yıkamasına doğru düşüncelerle direndi.

Zulüm Sırasında Kendimi Geliştirmem

2004’de bir gün, bir düzineden fazla polis arabası aniden evimin etrafını sardı ve polisler zorla içeri girdi. Orada değildim, bu nedenle karımı götürdüler. Kasabanın dışından döndüğüm sırada yakalandım. Bir gözaltı merkezine götürüldük. Karım daha sonra beraat etti, ama ben sekiz yıl hapse mahkum edildim. Beni eyaletimizdeki kötü şöhretli bir hapishaneye götürüp en acımasız hapis hücrelerinden birine attılar.

Hapishaneye alınır alınmaz gardiyanlar giysilerimi çıkarıp beni aradılar. Katı yönetim ekibine bırakıldım. Sadece yaklaşık 4 metre kare (43 fit kare) boyutunda ve yaklaşık yedi veya sekiz metre (22 ila 26 fit yüksekliğinde) yüksekliğinde olan hücre kalın köpük tabakalarıyla sarılıydı. Bütün gece yanan 200 watt gücünde büyük ışık ampülleri bulunuyordu. Altı mahkum üç vardiya halinde beni izliyordu ve günde 24 saat kelepçeliydim.

Zulmü protesto etmek için bir açlık grevine başladım. Gardiyanlar günde bir kez beni zorla besliyorlardı ve beni izleyen mahkumların benimle konuşmalarına izin vermiyorlardı. Birkaç gün sonra hapishane beni zorla dönüştürmeye çalıştı. Her gün sadece bir veya iki saat uyumama izin veriliyordu. Akşam 10’da yatıyordum ve gardiyanlar gece yarısı beni sorguluyorlardı. “Dönüştürülme” konusunda iş birliği yapmadığım için gardiyanlar beni günde 24 saat duvara karşı ayakta durmaya zorladılar. Bedenimin her yerinde dönen Falun’ları güçlü bir şekilde hissediyordum ve bedenimin rahat ve harika olduğunu hissediyordum.

Saatlerce ayakta durduktan sonra topuklarım acımaya başladı. İki büyük tırnak saplanıyormuş gibiydi. 72 saat sonra bacaklarım artık acımıyordu. Bir mahkum gelip dedi ki: “Çok acı çektin. Artık ayakta durma. Gidip uyu.” Düşündüm, “Bu testi geçtim.”

Kendi kendime düşündüm, “Hücreden çıkmazsam, hiç kimseyi görmeyeceğim, nasıl Dafa hakkındaki gerçeği anlatıp insanları kurtarabilirim?” Bir aydan fazla zaman sonra katı yönetim ekibi beni dışarı çıkardı ve iş sahasında çalışmaya zorlandım.

Ortam çok zorlayıcıydı ve Fa’yı çalışıp egzersizleri yapamıyordum. Zulme direnmek için öncelikle kendi boşluklarımızı bulmamız gerektiğini fark ettim. Her gün korku, şehvet, rekabetçi zihniyet ve kırgınlığımı temizlemek için gayretli bir şekilde doğru düşünceler gönderdim. Her gün Shifu’nun öğretilerini hatırladım ve takıntılarımı bıraktığımda her şey daha iyi bir hale geldi.

Mahkumların Vicdanlarını Uyandırmak

Çalışmaya gittiğimde kötü işler yapan mahkumların birçoğunun ÇKP’nin yozlaştırmasıyla öyle yapmaya sürüklendiğini gördüm ve birçoğu haksızlığa uğramıştı. Her gün köle işçiler gibi çalışıyorlardı ve perişanlardı.

Kalbimde Fa’ya sahip olduğum için Shifu bana bilgelik verdi ve her görevi iyi yaptım. Mahkumlar ve gardiyanlar bana hayranlık duyuyorlardı. Bir uygulayıcı olarak düşünceliydim, bu nedenle mahkumlar herhangi bir zorluk yaşadıklarında benden yardım istiyorlardı. Yasa dışı bir şekilde hapsedilen başka uygulayıcılarla da tanıştım ve birbirimizle konuşabildik.

Bazı mahkumlar “muhbirlerdi” ve gardiyanlara bildiriyorlardı. Mahkumlara “muhbir” olmanın neden kötü olduğunu anlamaları için hain olmanın dezavantajlarını ve geleneksel kültürün ilkelerini anlattım. Gitgide adalet anlayışlarını uyandırmak bir yıldan fazla zamanımı aldı ve daha sonra her gün egzersizleri yapabildim. İş sahasındaki insanlar dediler ki: “Onu her kim bildirirse (beni kastederek) diğer herkes tarafından işi bitirilecek.” Gardiyanlar mahkumlara Dafa hakkındaki gerçeği anlattığımı biliyorlardı.

Daha sonra bir mahkumu ÇKP ve bağlı örgütlerinden ayrılmaya ikna ettim. Shifu’nun merhametli koruması altında, bir uygulayıcı arkadaş bana Zhuan Falun’un bir nüshasını ödünç verdi. Fa’yı kopyalayıp ezberlemeye başladım. Bir sayfayı bitirdikten sonra, sayfayı diğer uygulayıcılarla paylaşıyordum.

Hapishane Gardiyanı Özür Diliyor

Bu kötü şöhretli koğuşta Dafa uygulayıcılarına zulmetmede uzmanlaşmış 610 Ofisi memurları vardı. Özellikle 610 Ofisinin bir bölüm şefi Dafa uygulayıcılarına çok acımasız davranıyordu, ama korkmuyordum.

Bir gün yatağımda meditasyon yapıyordum. Aniden etrafımın çok sakin olduğunu hissettim. Gözlerimi açtığımda hapishane gardiyanının bana baktığını gördüm. Beni korkutmaya yeltendi ve bağırdı, “Ne yapıyorsun?” Sakince dedim ki: “Göremiyor musun?” Korkmadığımı gördü, bu nedenle dedi ki: “Tamam, egzersiz yapma, uyu.” Ayrıldı.

Bir uygulayıcı bir hapishane komiseri tarafından elektrikli copla dövüldü. Zulmü protesto etmeye karar verdim. Başka bir uygulayıcı ve ben hücre bloğunun sorumlusuna gidip dedik ki: “Neden hapishane komiseri onu dövdü?” Sadece öfkesini bir uygulayıcıdan çıkarmak için bunu yapabilir mi? O doğru mu? Bugün bu meseleyi ele almazsanız sizi denetçiye bildireceğim. Bugün bize bir açıklama yapmalısınız.”

Hücre bloğu sorumlusu durumu öğrendiğinde bize dedi ki: “Onunla ilgileneceğiz.” Diğer uygulayıcı ve ben komiserin dövülen uygulayıcıdan herkesin içinde özür dilemesini talep ettik. Hapishane gardiyanları küçük düşmekten korkuyorlardı ve herkesin içinde özür dilemeye cesaretleri yoktu. Komiser ofisteydi, bazı uygulayıcıların ve diğer hücre bloğu komiserlerinin önünde uygulayıcıdan özür diledi. Komiser dedi ki: “Bunu bir daha asla yapmayacağım.”

Kırmızı Bayrağın Üzerine “Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü” Yazmak

Gardiyanlar bir ÇKP bayrağı yerleştirdiler. Bir kavanoz sarı boya buldum ve bayrağın üzerine “Doğruluk” ve “Merhamet” yazdım. Bir mahkum ne yaptığımı fark edip dedi ki: “Üçüncü karakteri benim yazmama izin ver.” Mutlu bir şekilde boyayı ona uzattım ve “Hoşgörü” karakterini yazdı.

“Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü” sözlerinin bulunduğu bayrağı direğe astım ve onu herkes görebiliyordu. O gün hapishane yetkililerce denetleniyordu ve hapishane gardiyanları gerginlerdi. Hapishane gardiyanlarının komiseri bayrağı gördü ve ofisini aradı.

Bana sordu, “Bayrağın üzerindeki sözleri sen mi yazdın?” Dedim ki: “Ben yazdım.” Endişeyle dedi ki: “O denetleme sırasında yetkililer tarafından görülseydi kovulurdum!”

Bu hapishane gardiyanları gerçekten çok acınacak haldelerdi. Maaşları uğruna Partinin suç ortakları oluyorlar ve sonsuz karma yaratarak uygulayıcılara zulmediyorlar. Bir kere bağlı oldukları yozlaşmış sistemden ayrılsalar temel iş becerilerinden yoksun olurlar.

“Hoşgörü” kelimesini yazan kişi kutsandı. Hapis cezası altı ay düşürüldü.

Hücre Bloğu Sorumlusu ÇKP’den Ayrılıyor

Hücre bloğunun sorumlusu iyi bir insan olduğumu hissetti. Bir keresinde bana dedi ki: “Siz uygulayıcılar çok iyisiniz, her şeyi başkalarının iyiliği için yapıyorsunuz ve kendiniz için değil de başkaları için içten davrandığınızı gerçekten görebiliyorum.” Bana hayranlık duyuyordu, bu nedenle ona Dafa hakkındaki gerçeği anlattım. Yavaş yavaş gerçeği ve Partiyi izlemenin tehlikesini anladı, bu nedenle ÇKP’den ayrılmayı seçti.

Ayrıldıktan sonra birçok insanın siyah giydiği ve bazılarının Parti bayrağı tuttuğu bir rüya gördü. Bir cenaze gibi görünüyormuş. İnsanlar büyük bir tabut taşıyorlarmış ve tören alayı sonsuzmuş. Ben ileri geri yürüyüp bağırıyormuşum, “Hepiniz düşüyorsunuz!” Daha sonra herkes düşüyormuş. Bir Parti bayrağının hala durduğunu görüyormuşum, bu nedenle bayrak direğini yakalayıp onu koparıyormuşum.

“Ben Shifu Tarafından Korunuyorum. Kesinlikle Eve Gidebileceğim!”

Yasa dışı bir şekilde hapsedildiğim yerde bulunan ekipte 100’den fazla kişi vardı ve bütün iş sahasında bulunan dört ekipte birkaç yüz kişi vardı. Onların yüzde 90’ının Partiden ayrılmasına yardım ettim. Yeni bir kişi geldiğinde Partiden ayrılmasına yardım ediyordum. İnsanlar gerçeği anladıktan sonra başkalarını da Partiden ayrılmaya ikna etmeme yardım ediyorlardı. Birisi yeni gelen birine diyordu ki: “Bir Parti üyesi misin? Ondan ayrıl. Neden ayrılmıyorsun? Bu kötü Parti kaç gün daha yaşayacak? Ondan ayrıl!” Serbest bırakıldığımda iş sahasındaki insanlar ayrılmamı istemediler. Onlara tehlikeyle karşılaştıklarında içtenlikle “Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi” diye tekrarlamayı hatırlamalarını söyledim.

Serbest bırakıldığım gün bir hapishane gardiyanı bana acımasızca dedi ki: “Eve gidemezsin.” “Dönüştürülmediğim” için 610 Ofisinin insanları hapishane dışında görevlendirdiğini biliyorlardı ve çıktığımda beni kaçırıp beyin yıkama merkezine götüreceklerdi. Hapishane gardiyanına dedim ki: “Söylediklerinin bir önemi yok, ben Shifu tarafından korunuyorum ve kesinlikle eve gideceğim!” Doğru düşüncelerle hapishaneden çıktım.

Hapishane kapısının dışında aile üyelerimin geldiğini gördüm ve 610 Ofisi arabasında oturan sivil giysili dört kişi vardı. Onlara doğru yürüdüm, gülümseyerek dedim ki: “Eve gidiyorum!” Söyleyecek söz bulamadılar. Başları dedi ki: “Aileniz şimdi tekrar bir araya geldi. Eve gidin.” Arkamı dönüp aileme doğru yürüdüm ve onlarla birlikte arabaya bindim.

Sağ salim eve döndüm, Fa-düzeltmesinde ve canlı varlıkları kurtarmada Shifu’ya yardım etme misyonumu yerine getirmeye devam ettim.