(Minghui.org) 2018 yılının Mayıs ayında, insanlara Falun Gong (aynı zamanda Falun Dafa olarak da bilinir) hakkındaki gerçekleri açıkladığım için yasadışı bir şekilde tutuklandım ve gözaltına alındım. ÇKP (Çin Komünist Partisi) rejiminin zulmünü protesto etmek için gözaltı merkezinde açlık grevine başladım.

O zamanlar hücremde yaklaşık yedi sekiz mahkûm vardı ve kendi kendime “Onları kurtaracağım!” diye düşündüm.

Kibarca selam verdim, içlerinden biri bana gülümsedi ve “Teyze, sen iyi eğitimli birine benziyorsun” dedi.

“Teşekkür ederim,” dedim. “Ben bir Falun Gong uygulayıcısıyım. Bana iyi bir insan olmayı öğreten kişi, uygulamanın kurucusu Shifu Li’dir."

“Shifu’n mu?" diye merakla bana baktı.

“Evet, bize herkese karşı nazik olmayı öğretiyor” dedim.

Oldukça kafası karışmış görünerek, “Neden televizyonda gördüğümden bu kadar farklısın?” diye tekrar sordu. “Arkadașlarınız neden Tiananmen Meydanı'nda kendini yakarak intihar etti?”

"Bu, Falun Gong’a iftira atmak ve insanları aldatmak için ÇKP tarafından düzenlenen bir aldatmacaydı" diye cevapladım ve mahkûmlara olayla ilgili gerçekleri açıkladım ve onlara Falun Gong'un öldürmeyi ve intiharı yasakladığını söyledim.

“Shifu Li bize öldürmenin de intihar etmenin de günah olduğunu söylüyor. Falun Gong, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü evrensel ilkelerine göre karakterimizi geliştirmemizi, ahlakı gözlemlememizi ve iyi insanlar olmamızı gerektirir. Ancak daha sonra Jiang Zemin ve takipçileri, güç kaybetme korkusuyla Çin genelinde on milyonlarca masum insana zulmetmeye başladı. Onların gerçekten kötü niyetli olduklarını düşünmüyor musunuz?”

Ayrıca onlara eskiden donuk omuz, migren ve kabızlıktan acı çektiğimi, sağlık durumum kötü olduğu için sık sık soğuk algınlığına yakalandığımı da anlattım. Ancak Falun Gong’u uygulamaya başladıktan sonra tüm bu fiziksel rahatsızlıklarım ortadan kayboldu.

“1997 yılında uygulama yapmaya başladım ve o günden bu yana hiçbir ilaç kullanmama gerek kalmadı çünkü çok sağlıklıyım” dedim.

Dikkatle dinlediler ve başlarını sallamaya devam ettiler. Ayrıca onlara ÇKP'nin suç geçmişini ve 80 milyondan fazla Çinlinin hayatını kaybettiği sayısız siyasi kampanyasını anlattım.

"ÇKP o kadar çok suç işledi ki, Cennet onu yok edecek" diye devam ettim, "Haziran 2002'de, Guizhou Eyaleti, Pingtang İlçesinde, yüzeyine altı karakter kazınmış olan ve üzerinde “Çin Komünist Partisi Yok Olacak” yazan bir taş keşfedildi. Taşı inceleyen uzmanlar, karakterlerin yaklaşık 270 milyon yıl önce doğal olarak oluştuğu sonucuna vardı.”

Ayrıca onlara ÇKP'yi ayrılma hareketinden ve bizim Marx ve Lenin'in değil, İmparator Yan ve Huang'ın torunları olduğumuzu anlattım. Onlara güvenli bir geleceğe sahip olabilmemiz için ÇKP'den uzak durmamız gerektiğini söyledim.

Söylediklerimi kabul ettiler ve her birinin bir zamanlar katıldıkları ÇKP örgütlerinden (takma ad kullanarak) ayrılmalarına yardım ettim. Onlar adına çok sevindim.

Üç gün sonra hücremize yeni biri geldi. Kariyer odaklı genç bir kadına benziyordu. Onun da yerli biri olduğu ortaya çıktı (ona Mei diyeceğim). Ona kendimi tanıttım ve "Falun Gong uyguluyorum" dedim.

Şaşırtıcı bir şekilde, "Falun Gong" kelimelerini duyar duymaz bana elini sallayarak uzaklaş işareti yaptı ve sert bir șekilde, "Benimle Falun Gong hakkında konuşma. Biz siyasete karışmayız!” dedi.

Kendi kendime şöyle düşündüm: “Yaptığı şeyden dolayı gözaltına alındığına göre oldukça üzgün olmalı. Söylediklerinden rahatsız olmamalıyım. Daha sonra gerçeği anlamasına yardımcı olacağım.”

Ertesi gün dört gündür açlık grevi yaptığımı öğrenince bana : “Eğer yemez yada içmezsen, en fazla dört gün kadar dayanabilirsin. Kesinlikle beşinci gün hayatta kalamayacaksın” dedi.

Beşinci gün hâlâ enerji dolu ve moralimin yerinde olduğunu görünce, "Altıncı gün mutlaka gitmiş olacaksın" dedi. Yine de iyi kaldım.

Altıncı gün oğlum, kızım ve damadım beni gözaltı merkezinde ziyaret etti. Bana ev yapımı yulaf lapası getirdiler ve yememi istediler. Onlara neden açlık grevinde olduğumu anlattım ve endişelenmemelerini söyledim.

Hücreye geri döndüğümde aile ziyaretimin nasıl gittiğini öğrenmek istediler, ben de onlara olanları anlattım. Gözlerindeki hayranlığı görebiliyordum. Özellikle Mei son birkaç günde çok değişmişti. Dafa uygulayıcılarının farklı olduğunu kendi gözleriyle gördü.

Tuvalet, aynı odada yemek yiyen, içen ve dışkılayan pek çok insanın olduğu hücredeki en kirli yerdir. Tuvaleti her gün temizledim ve kokmadığından emin oldum. Açlık grevinde olmama rağmen kendi paramla yemek sipariş edip hücre arkadaşlarıma verdim. Birisi kötü bir ruh halinde olduğunda, onunla samimi bir şekilde sohbet eder ve onu öğrendiğim Fa ilkeleriyle cesaretlendirirdim. Mei beni her gün dikkatle gözlemledi.

Gün boyu mutlu bir ruh halindeydim ve açlık grevinin bende herhangi bir acı ya da fiziksel rahatsızlık yarattığını göremediler. Başkalarının yemek yediğini gördüğümde hiç etkilenmedim.

Ne kadar iyi başa çıktığımı gören Mei, "Teyze, kendini aç veya susuz hissetmiyor musun?" diye sormaktan kendini alamadı. Ben de "Hayır, hissetmiyorum" dedim. “Kendimi normal hissediyorum.”

"Bu inanılmaz, gerçekten inanılmaz!" diye kendi kendine mırıldandı.

Aniden bir şeyler hatırlamış gibi oldu ve fısıldadı, “Biliyor musun, polis bu kadar gündür yemek yemediğine inanmadı. Hatta beni aradılar ve gece yarısı kalkıp gizlice yemek yiyip yemediğini sordular.”

Güldüm ve şöyle dedim: "Falun Gong'un mucizevi gücüne tanık olduğuna göre artık bana inanmalısın!" O da hayranlıkla güldü. Böylece Falun Dafa hakkındaki gerçekleri açıklamaya devam ettim. "Sana inanıyorum! Evet!" demeye devam etti. Daha sonra katıldığı ÇKP Gençlik Birliği'nden ayrıldı. ÇKP propagandası tarafından derinden zehirlenen bir hayatın daha kurtarılmasına çok sevindim.

Açlık grevimin sekizinci gününde isteğim dışında damardan serum verilmek üzere hastaneye götürüldüm. Hücreye döndüğümde, Mei tedirgin bir şekilde bana şöyle dedi: "Teyze, sen yokken polis geldi ve eğer hâlâ yemek yemeyi reddederseni hepimizin sıkı kontrol altına alacağını söyleyerek tehdit etti.”

Polisin her türlü kötülüğü yapabileceğini biliyordum. Hücre arkadaşlarımın korkmuş yüzlerini görünce kendi kendime şöyle düşündüm: "Ben bir Dafa uygulayıcısıyım ve Shifu'nun bize öğrettiği şeyi yapmalıyım." Onlara şöyle dedim: “Endişelenmeyin. Sizin iyiliğiniz için yarın yemeye başlayacağım.”

Hepsi gözyaşlarına boğuldu ve "Teyze, sen çok harikasın!" dediler.

"Ben değilim. Bize başkalarına karşı her zaman düşünceli olmayı öğreten kişi Shifu Li'dir" dedim. Bu çok dokunaklı bir sahneydi.

Ertesi gün öğle yemeğinde dokuz gün sonra ilk kez yemek yiyecektim. Bir kadın polis memuru omzunda minik bir monitörle hücremize geldi. Yanımda durup yemek yememi izledi.

"Neden beni öyle izliyorsun?" diye sordum ama hiçbir şey söylemedi. Bitirdikten sonra gitti.

Akşam yemeği vakti yine omzunda küçük bir monitörle geldi. Akşam yemeğimi yemeyi bitirene kadar bana baktı.

Ertesi gün onu gördüğümde, ben yemek yerken neden bana bakıp durduğunu tekrar sordum.

"Eh, açlık grevini bitiren insanlar hemen bu şekilde yemek yiyemezler çünkü mideleri bunu kaldıramaz ve kusarlar" dedi.

Aslında bu sıradan bir insan için doğru olabilir ama ben bir Dafa uygulayıcısıydım. Bir kez daha Dafa'nın olağanüstü gücünü deneyimlemiștim.

Bir sabah egzersiz vakti geldiğinde hücre arkadaşlarım her zamanki gibi sıraya girdiler. Aniden Mei beni aradı, “Teyze, buraya gel. Bize Falun Gong egzersizlerini nasıl yapacağımızı öğretebilir misin?”

Onların, ÇKP’nin gözaltı merkezinde gösterdikleri adalet duygusu ve cesaretlerinden derinden etkilendim. Önlerinde durdum ve onlara birinci takım egzersiz olan Buda'nın Bin Elini Göstermesi’ni öğrettim.