(Minghui.org) Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20 Temmuz 1999'da Falun Gong'a zulmetmeye başladıktan sonra, çalıştığım yeri (devlete ait bir kuruluş) yönetenler, tüm çalışanlarına Falun Gong'a zulmeden ÇKP ile aynı fikirde olup olmadıklarını belirtmelerini söyledi. Birçok kişi “Onaylıyorum” diyerek kendini korurken ben “Onaylamıyorum” dedi.

Bir defasında fabrikanın ana girişinde Falun Gong'a iftira atan bir propaganda posterini yırttıktan sonra bir konuşma yapmak için fabrika müdürünün ofisine götürüldüm. Şöyle dedim: "Falun Gong insanlara iyi olmayı öğretir ve öldürmeye veya intihara izin vermez. Televizyonda anlatılanlar yalan; Falun Gong'u karalamak için propaganda.”

Başka bir seferinde, büyük bir toplantıda güvenlik şefi, "Fabrikamızdaki hiçbir Falun Gong uygulayıcısı bu yıl Pekin'e gitmedi" dedi. Bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum. Ayağa kalktım ve şöyle dedim: "Şef, Falun Gong uygulayıcıları itirazda bulunmak için Pekin'e gittiler. Vatandaş olarak bu onların hakkı!” Tüm liderler oradaydı ve itibarını kaybettiğini hissettiği için toplantıyı hızla bitirdi.

Falun Gong konusunda onlarla aynı fikirde olmadığım için yönetim beni eyaletteki beyin yıkama merkezine göndermek istedi.

2002 yılında bir kış günü sabah saat 6:00’da polis kapımı çaldı. Sadece annem ve ben oradaydık, bu yüzden onların kim olduğunu ve ne istediklerini sordum. Bir memur Yurtiçi Güvenlik Bölümü’nden olduklarını ve beni aradıklarını söyledi. Bana kapıyı açmamı söyledi ama annem önce kimliğini göstermesini istedi. Kimliğini göstermedi ve kapıyı çalmaya devam etti. Kapıyı açmadık ve ben doğru düşünceler gönderdim. Sabah 8:00’de işe gitme zamanım geldiğinde şefi aradım ve beni neden aradıklarını sordum. Eyaletteki bazı derslere gitmemi istediklerini söyledi. “Gitmeyeceğim.” dedim. “Çok çalıştım ve fabrikaya çok katkım oldu. Bana böyle davrandığınız için karmik cezalandırmayla karşı karşıya kalacaksınız.” Sonra telefonu kapattım.

Daha sonra, birkaç lider ve daha fazla memur gelip alt katta bağırmaya başladı. İtfaiye merdiveni vardı ve kapıyı açmayı reddedersem penceremden içeri girip beni tutuklamakla tehdit ettiler. Annem çok endişelendi ve yerel polis departmanı şefini aradı. Ona, “Bu ev benim adıma. Kızım hiçbir yasayı ihlal etmedi. Alt katta o kadar çok polis bağırıyor ki komşularım izliyor. 30 yıldır doktorum. Bu durum ailemi kötü etkiliyor. Onlara tacizden dava açmak istiyorum.” dedi. Sonunda polis kötü bir izlenim bırakmaktan korktu ve daha fazla bir şey yapmaya cesaret edemedi.

Annem hemen bize yiyecek bir şeyler hazırladı ve önce yemek yememiz gerektiğini söyledi. Öğle vaktine kadar hâlâ kapıyı açmamıştık. O zamana kadar, memurların çoğu ayrılmıştı ve alt katta yalnızca iki kişi kalmıştı. Öğle yemeğimizi yedikten sonra annem, dikkatlerini başka yöne çekmek için onlarla konuşmak üzere pencereye giderken bana hemen gitmemi söyledi. Evdeki tüm nakit parayı ve banka kartlarını bana verdi ve kendisine yalnızca 50 yuan bıraktı.

O sırada komşularımızdan bazıları merdivenlerden inip çıkıyordu, ben de fırsatı değerlendirip dışarı koştum ve bir taksiye bindim. Bir uygulayıcının evine gittim. Gitmem gerektiğini söyledi. Biraz havlu ve diş fırçası aldı ve bana Zhuan Falun’un bir kopyasını verdi. Bunun üzerine memleketimi terk ettim.

Bu arada annem hâlâ apartmanımızın penceresindeydi, iş yerimin güvenlik görevlisiyle sohbet ediyordu. Onlara kaç yaşında olduklarını ve su isteyip istemediklerini sordu. Bir süre sonra, benim gittiğimi sanıp emin olmak için içeri girdi. Çıkarken hala orada olduğumu fark ettiğinde hızla kapıyı kapattı. Gittiğimi kimseye söylememesi gerektiğini düşündü, yoksa polis durup arabaları ve trenleri kontrol edecekti ve o zamanda kaçmakta zorlanacaktım. Annem perdeleri kapattı. O gece, işyerimden kişiler ve polisler binamın her iki ucundaki birimlerde nöbet tuttu. Güvenli bir şekilde taşınmam için bana daha fazla zaman kazandırmak amacıyla annem üç gün boyunca evden çıkmadı.

Üçüncü gün bir komşu bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordu. Komşusuna, elma satan adamdan gelmesini istemesini söyledi çünkü biraz elma almak istiyordu. Ayrıca adamdan kendisine sebze almasını da istedi.

Ayrıldıktan sonra bir arkadaşımı aradım ve anneme kaçtığımı haber vermesini istedim. Annem rahatladı.

Bir gün daha geçtikten sonra, işyerimin bölüm şefi ve polis tekrar geldi. Annem kapıyı açınca beni sordular. Şöyle dedi: “Aşağıda bir çoğunuz nöbet tutuyordunuz ama onu görmediniz. Uyuyordum; onun gittiğini nasıl bileceğim?” Bunu duyunca ayrılmaktan başka çareleri yoktu.

Evden uzakta yaşamak zorunda kaldım. Eve dönemediğim için annem “evden uzakta bir ev” yapmamız gerektiğini söyledi. Açıklayayım. Annem ünlü bir üniversiteden mezun olmuş, 30 yıl hastanede çalışmış bir doktordu. Kendisi 20 yıl önce emekli olduğunda, kendisi gibi emekli olan bir iş arkadaşı başka bir yerde çalışmayı ve iki gün sonra ayrılmayı planlıyordu. Annem meslektaşına nereye gittiğini sordu ve “Bana da bir bilet al!” dedi. Meslektaşı onun şaka yaptığını düşünüp ciddi olup olmadığını sordu. “Ne zaman yalan söyledim?” diye yanıtladı. Annem de bu şekilde evi bana bırakarak başka bir yere gitti.

Başlangıçta annem bir doğum hastanesinde B-ultrason doktoru olarak çalıştı. Yabancı yerlere alışkın olmadığı için hastalandı. Eve gitmesi tavsiye edildi ama sessiz kaldı ve kendini seruma bağladı. Kendi kendine devam etmesi gerektiğini düşündü. Bundan kısa bir süre sonra bir yer kiraladı ve benden onunla yaşamamı istedi. Ben de onun yalnız kalmasından endişelendim ve buraya taşındım. Fazla maaşı olmayan bir iş buldum ama en azından birbirimize bakabilirdik. İki yıl sonra iki yatak odası ve bir oturma odası olan ikinci el bir ev satın aldık. Bu şehre yerleştik ve annemin "Evden uzakta bir ev" dediği şeyi yarattık.

2015 yılında bir gün, birkaç uygulayıcı ve ben Falun Gong materyalleri dağıtmak ve insanları ÇKP’den ayrılmaya ikna etmek için pazara gittik. Daha sonra arabamıza döndüğümüzde polis, arabayı kullanan uygulayıcıyı durdurdu. Hepimiz karakola götürüldük.

O gece annem eve dönmediğimi fark etti ve benimle birlikte giden uygulayıcıyı aradı. Bir adamın telefonu açtığını duydu ve başımıza kötü bir şey geldiğini anladı. Neredeyse gece yarısıydı. Hızla iki yazıcı, bir bilgisayar ve Falun Gong kitaplarını toplayıp dışarı çıkardı. Daha sonra diğer eşyalarımızı toplayıp taşıdı. Yağmur yağıyordu ama o gece boyunca çalıştı. Ertesi gün sabah saat 6:00’da elbiseleri ıslaktı ama kendi kendine kimsenin onu görmesine izin vermemesi gerektiğini düşündü. O gece çok geç bir saatte Falun Gong materyallerini aldı ve onları yakmak için sessiz bir yere gitti. Zaten 70'li yaşlarındaydı ve tüm bunları kendi başına yaparken titriyordu. Ama benim iyiliğim için ısrar etti.

Annem ve başka bir uygulayıcının annesi daha sonra serbest bırakılmamızı istemek için karakola gittiler. Çok sayıda gardiyan vardı ve içeri girmesine izin verilmedi. Bir personelin içeri girdiğini görünce arkasından takip etti, ancak kovuldu. Duvardaki tabelada (“Halka hizmet, polis ve halk tek bir ailedir”) yazanı görünce, “Duvardaki o sözleri silin, sonra gideceğim. 'Polis ve halk tek bir ailedir' derken ne demek istiyorsunuz? Ben yaşlı bir kadınım. Neyden korkuyorsunuz? Kızımı tutukladığınız için buradayım. Aksi halde neden olayım?” dedi. Bu insanlar tavırlarını yumuşattı ve birisi onunla ilgilenmeye geldi.

Annem üç kez beni görmeye geldi ve her seferinde onlarla konuşup serbest bırakılmamı istedi. İki kez bana kıyafetler getirdi ve personelden onları bana vermesini istedi. Ancak ailemden olmadıkları için yapamadılar. Duruşma gününe kadar personel anneme kıyafetleri hiç almadığımı söyledi ve onları geri isteyip istemediğini sordu. “Elbette. Biz zengin değiliz.” dedi. O kişi anneme beklemesini ve onları ona götüreceğini söyledi.

Gözaltı merkezindeyken annem bana para gönderdi ve içeride herkesten daha fazla param vardı. Daha sonra üç yıl hapis cezasına çarptırıldım ve annem neredeyse her ay beni ziyarete geliyordu. Gardiyan bile şunu söyledi: "Falun Gong aile üyeleri diğer mahkumların aileleri gibi değil. Hapse girmene rağmen sana hâlâ çok iyi davranıyorlar.” Ben de “Çünkü bizim iyi insanlar olduğumuzu, haksızlığa uğradığımızı biliyorlar” dedim.

Daha sonra tekrar zulüm gördüm ve bir yıl hapis cezasına çarptırıldım. Polis annemin işini zorlaştırdı ve gözaltı emri çıkarmak için annemin birkaç girişimde bulunması gerekti. Zor ve yorucuydu ama bana bundan hiç bahsetmedi.

Bir keresinde annem polise şöyle dedi: “Anne olmanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Bir anne çocuklarının gökyüzüdür, çocuklarının dağıdır. Gökyüzü onları rüzgardan ve yağmurdan korur, dağ ise güvenebilecekleri sağlam bir yerdir.” Bunu duyan polis ikna oldu. Bugün bulunduğum yere gelmemi sağlayan bu süreçteki desteği ve arkadaşlığı için anneme çok minnettarım.

Annem şimdi 80 yaşında. Dafa uygulayıcılarını koruduğu için kutsandı. Vücudu güçlü, saçları hala siyah ve takma dişlere ihtiyacı yok. Hızlı yürüyor ve büyük bir enerjiyle konuşuyor.