(Minghui.org) Selamlar Shifu! Selamlar uygulayıcı arkadaşlar!
Falun Dafa’nın dünyaya tanıtılmasından bu yana milyonlarca insan sağlığına kavuştu; sayısız aile, yıllardır çözemediği çatışmalarını çözdü. Ben Falun Dafa’yı 1998 yılının sonunda uygulamaya başladım. Uygulamaya başlar başlamaz, neredeyse on yıl boyunca beni acılar içinde bırakan sinir ağrısı tamamen kayboldu. Her günü hafif, özgür ve hastalıksız geçirmeye başladım.
Fa’yı (öğretileri) çalıştıkça, insanların birbirine duyduğu kırgınlıkların ve öfkelerin ardında mutlaka bir neden olduğunu anladım. Bu anlayışla birlikte, uzun yıllardır görmediğim bir akrabamla aramda taşıdığım nefreti tamamen bıraktım. Şimdi ailemizde, birkaç kuşaktır süren huzursuzlukların yerini uyum ve sakinlik aldı.
20 Temmuz 1999’da Çin Komünist Partisi, Falun Dafa’ya yönelik zulmü resmen başlattı ve devlet kontrolündeki propaganda aygıtını kullanarak Dafa’yı karalamaya girişti. İnsanları kurtaran böyle bir uygulamanın ÇKP tarafından iftiraya uğradığını görmek beni derinden kaygılandırdı. Gerçekleri insanlara anlatmak istiyordum, fakat işim çok yoğundu. Çoğu gün akşam 7–8’e kadar, bazen de 10’a kadar çalışmak zorunda kalıyordum.
Uygulayıcıların gerçeği insanlara ulaştırmak için her gün büyük bir çaba içinde olduğunu gördükçe içimdeki kaygı daha da arttı. Benim zamanımın çok kısıtlı olduğunu bildikleri için, müsait olduğum anlarda birlikte gidebilmemiz adına tüm materyalleri önceden hazırlıyorlardı. Ben uygun olduğumda küçük mahallelere beraber gidiyor ve bu materyalleri dağıtıyorduk. Bu durum neredeyse üç yıl böyle devam etti. Aramızda çok iyi bir uyum oluşmuştu. Fakat bunun anlamı, uygulayıcı arkadaşlarımın sürekli benim programıma göre kendilerini ayarlamak zorunda kalmalarıydı. Sonunda kendi xiulian yolumu kendim yürümem gerektiğini fark ettim.
Shifu diyor ki,
“Dafa uygulayıcıları, Fa-düzeltmesinde size bahşedilmiş bu görkemli sorumluluğu bırakmayın ve dahası, o canlıları hayal kırıklığına uğratmamalısınız, çünkü şu anda onların geleceğe girme konusundaki tek ümidi sizsiniz. Bu sebepten dolayı, tüm Dafa uygulayıcıları, hem yeni hem de eski uygulayıcılar, çalışmalı ve gerçeği kapsamlıca açıklamalıdır.” (Daha İleri Yükselmeler İçin Esaslar III, İnsan Takıntılarını Bırakın ve Dünya İnsanlarını Kurtarın)
Etrafımdaki insanlara “Falun Dafa iyi” demeye cesaret edemiyordum, çünkü birinin beni ihbar etmesinden korkuyordum. Ama işimde karşılaştığım pek çok müşterinin benimle önceden belirlenmiş bir bağı olduğunu biliyordum. Onlara sadece bir broşür vermekle yetinmemem gerektiğini, Falun Dafa’nın gerçekte ne olduğunu doğrudan anlatmam gerektiğini fark ettim. Bu yüzden iş yerimde ve günlük hayatımda konuştuğum bazı insanların hikâyelerini paylaşmak istiyorum.
Bir Müşteri Gerçekleri Öğrendi
Müşterilerimden biri genç bir kadındı; adı Bayan Li. Bana aile içinde yaşadığı sorunları anlattı. İş çıkışı biraz konuşmayı önerdim, o da kabul etti. Sohbet boyunca onu sakince dinledim. Kayınvalidesi ve kayınpederiyle yaşadığı çatışmalar giderek ağırlaşmış ve sonunda tartışmalar fiziksel müdahalelere dönüşmüş. Bu süreç onu sürekli gergin, öfkeli ve kaygılı bir hale getirmişti. Ona Minghui’de okuduğum bazı geleneksel kültür hikâyelerini anlattım; yaşadıklarını onun bakış açısından değerlendirerek yorumladım. O hikâyelerdeki yöntemleri denediğinde sonuçların değişebileceğini söyledim. Dediklerimi kabul etti ve kendisini değiştirmeyi deneyeceğini söyledi.
Birkaç gün sonra, iş çıkışı yine yanıma uğradı. Son günlerde davranışlarını nasıl değiştirdiğini anlattı ve sonuçların gerçekten iyi olduğunu söyledi. Yine de zaman zaman haksızlığa uğradığını hissediyordu. Onu takdir ettim ve ona geleneksel kültürde hoşgörüyle ilgili birkaç hikâye daha anlattım. Doğru olanı yapmaya devam etmesi için onu cesaretlendirdim ve yüzünde bir rahatlama ifadesiyle evine döndü.
O ay boyunca Bayan Li sık sık uğrayıp benimle sohbet etmeye devam etti. Yanımda kendini rahat ve huzurlu hissettiğini söylüyordu. Bir gün, sohbet sırasında Falun Dafa’dan ve Doğruluk, Merhamet, Hoşgörü ilkelerinden bahsettim; ayrıca ÇKP’nin uygulayıcılara nasıl zulmettiğini ve insanları kandırmak için nasıl yalanlar uydurduğunu anlattım. Tüm bunları duyduktan sonra, Parti üyeliğinden ayrılmayı kabul etti.
Bayan Li’nin Dafa’ya bakışının değiştiğini gördükten sonra, iş yerimin aslında benim için bir xiulian ortamı olduğunu daha iyi anladım. İşte yalnızca iyi bir insan olmaya ve Doğruluk, Merhamet, Hoşgörü ilkelerine göre davranmaya çalışmak yetmiyordu; aynı zamanda Shifu’nun insanları kurtarma çabasına da elimden geldiğince yardım etmeliydim. Bu düşünceyle, işte karşılaştığım herkese imkân oldukça yardımcı olmaya başladım. Zamanla müşterilerimin güvenini kazandım; artık beni sırlarını paylaşabilecekleri bir dost gibi görüyorlardı. Sohbetlerimiz sırasında da Falun Dafa’nın gerçeklerini onlara açıklama fırsatı buluyordum.
Çeşitli Bayilerin Yöneticileri Zulüm Hakkında Gerçekleri Öğreniyor
Çalıştığım şirketin Çin genelinde birçok bayisi vardı ve her yıl bu bayilerin yöneticileri yıllık toplantıya katılırdı. Patronum, bayilik bünyesine girdiğinden beri pek çok işin sorumluluğunu benim üstlendiğimi bildiği için, her toplantıda benimle birlikte Pekin’deki genel merkeze gitmemi isterdi. Reklam tasarımından pazarlamaya, finanstan vergi işlerine; satın almadan satışa, hatta tesisat, işe alım, eğitim ve misafir ağırlamaya kadar her konuyla ilgilenirdim. İşin tüm detaylarını titizlikle yönetiyordum. Ülke genelindeki yaklaşık üç yüz bayi arasında, şirketimizin performansı her zaman istikrarlıydı.
Neredeyse her yıllık toplantıda genel merkeze rapor sunardım. Diğer bayilerin yöneticileri, patronuma sık sık şu soruyu sorardı: “Böyle bir çalışanı nasıl buldunuz?” On yılı aşkın bir süre boyunca herkes beni merak eder, fırsat buldukça bana sorular yöneltmek isterdi. Ben de onlarla konuşup gerçeği anlatmak için uygun anlar arardım. Ancak toplantı yalnızca üç gün sürüyor ve program baştan sona çok yoğun oluyordu. Bu yüzden onlara Falun Dafa’dan bahsedebileceğim doğru bir zaman yaratamıyordum. Bu fırsatı bir türlü değerlendiremediğim için içimde hep bir burukluk vardı. Tam da bunun eksikliğini düşünürken, genel merkezi yöneten kişi toplantıda katılımcılara dönüp şöyle dedi: “İsterseniz onun şirketine gidip orada öğrenebilirsiniz.” Bu sözleri duyduğum anda bunun Shifu’nun ayarlaması olduğunu anladım ve içtenlikle teşekkür ettim.
İlk olarak Jiangsu’dan bir yönetici bizi ziyaret etti. Üç gün boyunca yanımızda kaldı; gündüzleri ofisimizi gezdi, akşamları da uzun uzun sohbet ettik. Kendisi devlet memuruydu ve bu bayiyi asıl işinin yanında yürüttüğü bir yan iş olarak işletiyordu. Ancak çalıştırdığı yardımcısı rakip bir firmaya geçmiş, en iyi üç çalışanını ve birçok müşteriyi de birlikte götürmüştü. Üstelik rakip şirket, kendi ofislerinin tam karşısındaydı; bu nedenle eski yardımcısını her gün görmek zorunda kalıyordu. Kadın, onu gördüğünde hiçbir pişmanlık belirtisi göstermiyor, hatta zaman zaman kışkırtıcı sözler söylüyordu. Bu durum yöneticiyi öylesine üzmüş ve öfkelendirmişti ki günlerce hasta yatmış.
Dertlerini anlatırken gözyaşlarına boğuldu ve, “Keşke senin gibi iyi bir yardımcı bulabilsem,” dedi. Ona şunları söyledim: “Ben Falun Dafa uyguluyorum. Shifu’muz bize ne yaparsak yapalım önce başkalarını düşünmemizi öğretti. Başkalarına zarar veren şeyler yapamayız.” Ardından, eğer ÇKP Falun Dafa’ya zulmetmeseydi ve herkes Dafa’yı uyguluyor olsaydı, insanlar arasındaki kin ve nefretlerin çoktan çözülmüş olacağını; böyle bir ortamda yardımcısının da ona ihanet etmeyeceğini anlattım. Jiangsu’daki yönetici, Dafa’nın gerçekten iyi olduğunun farkına vardı.
Bir gün iki erkek iş yerime geldi. Onlar da Jiangsu’dan gelmişti ve hakkımda duydukları övgüler nedeniyle beni görmek istemişlerdi. Bana yemek ısmarlamak istediklerini söylediler. “Bu insanlar Dafa’nın gerçeğini duymak için bunca yolu geldiyse,” diye düşündüm, “bu fırsatı kaçırmamalıyım.” Bu yüzden davetlerini kabul ettim. Yemekte biri şöyle dedi: “Biz de aynı sektördeyiz. Çalıştığın iş yerindeki modeli kullanarak yeni bir şirket kurmak istiyoruz. Bizimle çalışman hâlinde bir ayda kazanacağın maaş, burada bir yılda kazandığından fazla olur. Bizim için kritik konularda rehberlik etmen yeterli olur; mevcut işini etkilemesine gerek yok.”
Bu teklif beni hiç etkilemedi. Onlara Falun Dafa uyguladığımı, her şeyi Doğruluk, Merhamet, Hoşgörü ilkelerine göre yapmaya çalıştığımı anlattım. Şirketime zarar verecek hiçbir şey yapamayacağımı söyledim. Sonra onlara şöyle bir soru yönelttim: “Eğer sizin çalışanlarınızdan biri size böyle bir şey yapsa hoşunuza gider miydi?” Bu sözler üzerine gülümsediler. Tam da o anda, konuşmanın doğal akışı içinde onlara Falun Dafa’nın ne olduğunu anlattım. Aradan bir süre geçtikten sonra yeniden geldiler ve şirketlerini kurduklarını söylediler. Bana yüksek bir maaş teklif ettiler ama yine nazikçe reddettim.
Bir iş seyahati için Liaoning’deki bir şirkete gittiğimde, oranın yöneticisi beni akşam yemeğine davet etti. Sohbet sırasında ona, “Sujiatun buraya uzak mı?” diye sordum. Bir an durdu, şaşkınlıkla yüzüme baktı ve, “Neden Sujiatun’u soruyorsunuz?” diye sordu. Ona üçüncü bir kişinin anlatımıymış gibi yaklaşarak şunları söyledim: “Bana, Sujiatun’daki bir hastanenin gizlice çok sayıda Falun Dafa uygulayıcısını alıkoyduğunu, organlarını almak için öldürdüğünü ve ardından cesetleri ölü yakma fırınında yaktığını söylediler. Uluslararası soruşturmalara göre, kalan uygulayıcılar bir gece içinde gizlice başka bir yere nakledilmiş.”
Sözlerimi duyunca gözleri dehşetle açıldı ve, “Böyle şeyleri sormayın, başınıza iş açabilir,” dedi. Bunun üzerine ona Falun Dafa’nın ne olduğunu ve ÇKP’nin uygulayıcılara nasıl zulmettiğini anlattım. Gerçeği anladı ve bana anlattığım için teşekkür etti.
Ertesi gün öğleden sonra uçağım vardı. Liaoning’deki bayi yöneticisine veda etmek için yola çıktım. Bir taksiye bindim ve şoförle sohbet etmeye başladım. Ona Falun Dafa’dan ve ÇKP’nin uygulayıcılara nasıl zulmettiğinden, organ toplama dahil işledikleri suçlardan söz ettim. Varış noktasına ulaştığımızda, şoför ÇKP’den ayrılmayı kabul etti.
Yanımda önceden hazırladığım on mektup vardı; gerçeği açıklayan bu mektupları postaneden gönderdim. Ardından başka bir postaneye gitmek için tekrar taksiye bindim ve ikinci taksi şoförüne de Dafa’dan bahsettim. Orada da on mektup daha gönderdim. O sabah toplam dört farklı taksiye bindim; üçü farklı bölgelerdeki postanelere gitti ve böylece bulunduğum bölgedeki devlet yetkililerine ve iş insanlarına toplam otuz mektup göndermiş oldum. Dördüncü taksi ise beni havaalanına götürdü. Dört şoför de Dafa hakkındaki gerçeği öğrenip kendileri için iyi bir gelecek seçmiş oldular.
Zaman içinde yeni bayiler açıldığında ya da mevcut bayilerde bir sorun çıktığında, genel merkez onların benimle görüşmesini öneriyordu. Ben de her fırsatı değerlendirip onlara Falun Dafa’nın gerçeklerini anlatıyordum.
Patronum Dafa’nın Ne Kadar Olağanüstü Olduğuna Tanık Oluyor
Patronum iyi karakterli bir kadındı; hem eğitiminde hem de işinde başarılıydı. Her konuda kendine özgü bakış açılarına sahipti fakat oldukça da inatçıydı. Üniversiteden mezun olduktan sonra iki yıl çalışmış, ardından işten ayrılıp kendi işini kurmuştu ve önemli miktarda para kazanmıştı. Tanrı’nın var olduğuna inanıyordu. Ona Falun Dafa’dan ilk kez bahsettiğimde, Zhuan Falun’un bir kopyasının zaten elinde olduğunu ve okumuş olduğunu söylemişti.
Bir keresinde onunla yalnız kalma fırsatım oldu. Ona Doğruluk, Merhamet, Hoşgörü olan üç temel ilkeden başlayarak Falun Dafa’nın ne olduğunu anlattım. Bana bakıp şöyle dedi: “Ben asla kötü bir şey yapmam. ÇKP insanların uygulama yapmasını yasaklıyor ama siz ısrarla uyguluyorsunuz ve hatta herkese bunun ne kadar iyi olduğunu anlatıyorsunuz (Shenyang’daki bayinin sahibi benimle ilgili ona bir şeyler söylemiş). Başınızı belaya sokacaksınız.” Ona birkaç kez gerçeği açıklamaya çalıştım ancak konuyu her seferinde geçiştirdi.
Bir kış akşamı, saat sekizi geçmişti. Patronum çok acil bir konuyu konuşmak için beni evine davet etti. Hızla giden arabasında oturuyordum. O sırada öndeki araçtaki sarhoş sürücü birden direksiyonu kırıp bizim aracımıza çarptı. Her şey o kadar aniden oldu ki bilincimi kaybettim.
Kendime geldiğimde nerede olduğumu hatırlayamıyordum. Gözlerimi açmaya çalıştım ama başım öylesine şiddetli ağrıyordu ki midem bulanıyor, kusacak gibi oluyordum. Gözlerimi kapattım ve düşündüm: “Neredeyim? Başım neden bu kadar ağrıyor?” Sonra aklımdan şu geçti: “Ben bir Falun Dafa uygulayıcısıyım; başım neden acısın ki?” Gözlerimi kapalı tutarak üç kez “Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi” cümlesini tekrarladım. Başımın ağrısı tamamen durdu. Gözlerimi açtım, üst bedenimi hareket ettirmeye çalıştığım anda göğsüm sanki içime doğru ters dönmüş gibi acıyla kavruldu. Cümleyi yeniden üç kez tekrarladım ve göğsümdeki acı durdu. Bedenimi doğrultup bacaklarımı kaldırmayı denediğimde bu kez bacaklarımdaki acı beni soğuk terlere boğdu; yine kusacak gibi oldum. Hemen tekrar o cümleyi söyledim ve bacaklarımdaki acı da durdu. Etrafıma bakmak istedim ama görüşüm bulanıktı, gözlüğümü de göremiyordum.
Tam o sırada birinin, “Çabuk bakın! Arabadaki kişi kendine geldi!” dediğini duydum. Arabanın kapısını iterek açmaya çalıştım (çarpışmadan dolayı araba tamamen eğrilmişti) ve dışarı çıktım. Önümde ve arkamda uzun bir araç kuyruğu vardı; sonu görünmüyordu. Etrafımda bir grup insan toplanmıştı. Önümde duran adama, “Burası neresi? Ne oldu?” diye sordum. Yanındaki kadın, “Arabanıza bakın!” dedi. Kaputun ve ön camın tamamen yok olduğunu görünce patronumun evine giderken kaza yaptığımızı hemen anladım. Patronuma bakmak için döndüm ama sürücü koltuğunda kimse yoktu. “Sürücü nerede?” diye sordum. Adam güney yönünü işaret ederek, “Telefonunu bulamayınca bir telefon kulübesi aramak için o tarafa yürüdü,” dedi.
Araç kuyruğunu geçip telefon kulübesine doğru yürüdüm. Patronum aramayı yeni bitirmişti ve kulübenin içinde yığılmış hâlde duruyordu. Aramanın ücretini ödeyecek hâli bile yoktu. Ücreti ben ödedim ve onu arabaya geri götürmek için kolundan tutmaya çalıştım ama bacaklarını hareket ettiremiyordu; ayakta duramıyor, bütün vücudu acıyla titriyordu. Onu başka türlü götürme şansım yoktu, bu yüzden sırtıma aldım ve yavaş yavaş arabaya doğru yürüdüm. Patronum tamamen baygın gibiydi; tüm ağırlığı sırtıma çökmüş, başı da omzuma düşmüştü. Orada, ailesinden birinin gelmesini birlikte bekledik.
Yirmi dakika sonra kocası ve iki erkek kardeşi geldi. Onu dikkatlice arabaya yerleştirdiler, ben de arka koltuğa geçtim. Hep birlikte hastaneye gittik. Patronumu muayene odasına aldılar ve kapsamlı bir kontrolden geçirdiler. Ben bekleme alanında oturuyordum. Kocası ve kardeşleri benim de muayene olmam için ısrar ediyor ama ben kabul etmiyordum. Endişelenmişlerdi; “Bu kadar inat olmaz,” diyorlardı. “Birçok kişi trafik kazasından sonra kendini iyi hissediyor ama iki gün sonra hayatını kaybediyor. Böyle çok vaka var. İçimiz rahat etmez; seni mutlaka doktora göstermemiz lazım.” Neredeyse beni zorla muayene odasına sokacaklardı.
Onların sadece sorumluluk duygusuyla hareket ettiğini biliyordum. O ana kadar Falun Dafa’dan hiç bahsedememiştim; bu olay onlar için Dafa’nın ne kadar iyi olduğunu öğrenmeleri adına bir fırsattı. Onlara şöyle dedim: “Ben Falun Dafa uyguluyorum. Çarpışmadan sonra tüm vücudum acıyordu ama ‘Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi’ cümlesini tekrarladıktan sonra tamamen düzeldim. Hiçbir yerimde ağrı yok. Az önce kız kardeşinizi telefon kulübesinden sırtımda taşıdım; kaza yerinden orası dört yüz metreden de uzaktı.”
Bana baktılar ve kardeşlerden biri, “Gerçekten yüzün çok iyi görünüyor, rengin açılmış, canlı duruyorsun,” dedi. Böylece muayene olmam konusunda ısrar etmeyi bıraktılar. Normalde tenim biraz sarıya çalardı ama o gece gerçekten yüzüm pembeydi.
Muayenenin ardından hep birlikte patronumun evine döndük; gece yarısını geçmişti. Aynı odada kaldık. O yatağa uzandı, ben ise ilaçlarını almasına yardımcı oldum ve yatağın kenarına oturup doğru düşünceler gönderdim. Bu, patronumun beni ilk kez böyle görmesiydi; bir uygulayıcı olduğumu ona açıkça göstermenin zamanı geldiğini düşündüm. Ertesi sabah saat 03.40’ta kalkıp beş takım egzersizi yaptım ve saat 06.00’da doğru düşünceler gönderdim. Patronum uyanmıştı; acı içindeydi ve yataktan kalkamıyordu. İşimi bitirdiğimi görünce, “Gerçekten hiç ağrı hissetmiyor musun?” diye sordu. “Hayır, hiçbir yerim ağrımıyor,” diye cevap verdim. Buna inanamadı. Çarpma anında emniyet kemerimin takılı olmadığını, çarpışmada havaya fırladığımı, başımın ön cama çarptığını söyledi. Vücudumun yarısı aracın dışına çıkmış; neredeyse tamamen fırlıyormuşum. Ancak açıklayamadığı bir güç beni sanki geriye çekmiş ve tekrar koltuğa oturtmuş. Kendisi o an bilincini kaybetmiş; gözünü açtığında benim başım öne düşmüş, baygın hâlde oturuyormuşum.
Muayene olmadığım için endişeleniyordu; üstelik gece boyunca acıdan doğru düzgün uyuyamamıştı. Benim ise sabahın köründe ayakta olup egzersiz yaptığımı ve meditasyona oturduğumu görünce buna inanmakta zorlandı. Yüzüme bakarak, “Başın nasıl bu kadar sağlam olabilir? O kadar şiddetli cama çarptın ama hiçbir şey olmamış,” dedi. Vücudumda bir yerimde morluk olup olmadığını görmek istedi; gösterdim. Gördüğü manzara onu tamamen şaşırttı: “Vücudunda tek bir çürük bile yok!” Ardından kendi yaralarını gösterdi; ben dehşete düştüm. Yüzü dışında kalan tüm vücudu morluk içindeydi—özellikle bacakları simsiyah olmuştu. Normal ten rengi görünen bir santimlik yer bile yoktu. Bu yüzden uyuyamaması hiç şaşırtıcı değildi!
Ona Falun Dafa’nın gerçekten yüksek bir xiulian yolu olduğunu anlatmam gerektiğini biliyordum. Bir insan Dafa’ya gerçekten inanırsa, tehlike anlarında korunur. Uyanır uyanmaz “Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi” cümlesini tekrarladıktan sonra yaşadığım mucizeyi ona anlattım. “Beni koltuğa geri iten gücü sen de gördün,” dedim. “Eğer o anda arabadan fırlasaydım, hayatta kalmam mümkün değildi. Sen de çok acı çekiyorsun ama iç organların ve kemiklerin sağlam; bu da senin için büyük bir şans. Çünkü daha önce Zhuan Falun’u okumuştun. Shifu seni de korudu.”
Ona herhangi bir önyargı taşımadan Zhuan Falun’u tekrar okumasını önerdim; kabul etti. Bu kez söylediklerimi hiç bölmeden dinledi; Dafa hakkında anlattıklarımı gerçekten kalben duyduğunu anladım. O sabah kısa bir kahvaltı hazırlayıp ilaçlarını verdikten sonra işe döndüm.
İşe birkaç gün boyunca ben gittim, patronum ise evde dinleniyordu. Aramızdaki büyük kazayı kimse bilmiyordu. Bir hafta sonra, Dafa hakkında onunla daha fazla konuşmak için fırsat yaratmak istedim. İş çıkışı tekrar evine gittim. Vücudundaki morluklar tamamen geçmemişti; hâlâ acı çekiyor ve oldukça bitkin görünüyordu. O gece sabaha kadar konuştuk. ÇKP'den ayrılma konusunu gündeme getirdim. Daha sonra ona Komünist Parti Üzerine Dokuz Yorum kitabını götürdüm. Bu kez sözlerimi gerçekten kalpten dinledi ve ÇKP’nin insanlığı yok etmeye yönelik bir şeytan olduğunu anladı.
İş Arkadaşlarım Davranış Biçimimi Görüyor
Zamanla çalışma arkadaşlarım benim Falun Dafa uyguladığımı ve her durumda önce başkalarını düşündüğümü anladı. O dönem şirkette patronumdan sonra gelen tek yetkili bendim; diğer herkesin üzerinde sorumluluğum vardı. Patronumun karar vermesine gerek kalmayan pek çok konuyu ben hallediyor, işin her bölümünü düzenliyordum. Çalışanların işlerini onların açısından düşünerek planlamaya çalıştığım için hepsi minnettardı.
Çoğu iş yerinde mesaiye kalmak zorunluyken, bizim şirkette çalışanlar yoğun trafiğe kalmadan erken çıkabiliyordu. Ben ise geride kalıp bütçe, raporlar, hataların düzeltilmesi ve ertesi günün planı gibi işleri tamamlıyordum. Çalışanlar arasındaki anlaşmazlıkları ya da müşterilerin haksız şikâyetlerini çözerken hep güler yüzlüydüm. Her şeyi Fa’nın ilkeleriyle değerlendiriyor ve herkesin anlayabileceği ölçülü bir tavırla sonuçlandırıyordum. Bir gün üç çalışanın sessizce konuştuğunu duydum: “Sence o (beni kastederek) hiç sinirlenir mi?”
Bir gün bir müşteri, küçük bir hakkını alamadığı için iş yerimizde olay çıkardı. Tüm departmanlardaki çalışanlara bağırdı, hatta telefon hattını bile yerinden söktü. Çalışanlar durumu kontrol edemeyince yanıma geldiler. Gülümseyerek müşteriye, “Bu kadar öfkelenmenize gerek yok, sağlığınıza iyi gelmez. Konuşarak çözebiliriz,” dedim. Adam parmağını yüzüme doğrultup öfkeyle, “Sen hâlâ gülüyorsun! Birazdan seni ağlatacağım!” diye bağırdı. Sakin bir şekilde gözlerinin içine bakarak, “İsterseniz ağlayayım veya güleyim, fark etmez; bu şekilde sorun çözülmez. Burada sorumluluğu olan kişi benim. Gelin ofisime geçelim, ancak orada konuşursak çözüm bulabiliriz,” dedim.
Adam öfkeyle içeri girdi ve çalışanlarımızın kendisine istediğini vermediğini söyleyerek saatlerce şikâyet etti. Onunla iki saatten fazla konuştum. Birkaç çözüm seçeneği sundum; içlerinden birini kendisi seçti. Ancak sonunda bu çözümle de yetinmedi ve taleplerini artırdı. “Bana bu nedenle beş bin yuan manevi tazminat ödeyeceksiniz, yoksa sizi dava ederim,” dedi. Ona, “Size sunduğum seçeneklerden birini kendiniz seçtiniz. Beş bin yuan talebiniz konusunda ise lütfen sakin kafayla düşünün. İsterseniz tekrar gelip konuşabilirsiniz,” dedim. Amacım, sakinleştiğinde ona Falun Dafa’yı anlatmaktı.
Bir daha hiç gelmedi. Karısı bana geldi ve onun adına özür diledi. Kocasının benimle konuşmaya utanacak kadar mahcup olduğunu söyledi.
Benim sorunları ele alış biçimimin Falun Dafa’nın ilkelerinden geldiğini çalışma arkadaşlarım da görmüştü. Artık onlara inancımdan bahsetmenin doğru zamanı olduğunu biliyordum. Uygun anları seçerek, çoğunlukla bire bir konuşarak gerçeği anlattım. Hepsi söylediklerimi kabul etti ve neredeyse tamamı ÇKP’den ayrıldı. Ayrıca onlara verdiğim uğurlukları da memnuniyetle kabul ettiler.
Genç bir çalışanımız evlenmek istiyordu ancak ailesi damat adayını onaylamıyordu. Defalarca gözyaşları içinde bana dert yanmış ve ne yapması gerektiğini sormuştu. Ona insanların birbirleriyle olan ilişkilerinin önceden belirlenmiş bağlara dayandığını, aile bireylerinin de önceki yaşam ilişkilerinden dolayı bir araya geldiğini söyledim ve her şeyi doğal akışına bırakmasını tavsiye ettim.
Bir öğleden sonra bu çalışan beni arayıp ağlayarak, erkek arkadaşının araba kazası geçirdiğini söyledi. Durumun çok ciddi olduğunu, bilincini kaybettiğini ve hastaneye kaldırıldığını anlattı. Doktorların onun hayatının geri kalanında engelli kalabileceğini söylediklerini ekleyip paniğe kapılmış hâlde, “Ne yapmalıyım?” diye sordu. Ona, “Sakin ol,” dedim. “Sana daha önce söylediğim cümleyi hatırlıyor musun? ‘Falun Dafa iyi.’ Bunu ona söyle ve bu sözleri aklında tutmasını iste. O mutlaka hissedecektir.” Bunu yapmayı kabul etti.
Ertesi sabah bu çalışan beni arayıp sevinçle, “Erkek arkadaşım uyandı!” dedi. “Söylediklerimi duymuş, ‘Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi’ cümlesini hatırlıyor. Bu gerçekten olağanüstü. Erkek arkadaşıma baktığımda ve bu cümleyi tekrarladığımda, kelimeler adeta gözümün önünde beliriyordu. Bu gerçekten Buda Fa!” Buna çok sevindim ve bu cümleyi tekrar etmeye devam etmesi için onu cesaretlendirdim.
Bir ay sonra, genç çalışan ve iyileşmiş olan erkek arkadaşı meyve alıp bana teşekkür etmeye geldiler. Üç gün önce yaşadıkları bir olayı anlattılar: “Parkta dolaşırken bankta bir çanta gördük. İçinde 2.000 yuandan fazla para ve bazı adresler vardı ama herhangi bir telefon numarası yoktu.” Çantayı sahibine geri vermeye karar vermişler ve çantanın sahibinin evini bulabilmek için üç saatten fazla aramışlar.
Çantanın sahibi kaygıyla çantasını arıyormuş. Genç çiftin çantayı eksiksiz şekilde iade ettiğini görünce çok minnettar kalmış ve onlara para vermek istemiş. Ancak onlar bunu kabul etmemiş. Çalışan, çantanın sahibi ve ailesine şöyle demiş: “İş arkadaşım bir Falun Dafa uygulayıcısı. Bulduğu parayı asla kendine saklamaz ve hatta bazen yeni mezun üniversite öğrencilerine kendi cebinden yardım eder. Eğer onun bunu yaptığını kendi gözlerimle görmemiş olsaydım, ben de parayı geri götürmezdim. Erkek arkadaşım daha yeni o hastaneden taburcu oldu. Tedavi için çok para harcadı ve şu anda paraya ihtiyacı var aslında!”
Ben de onlar adına mutlu oldum ve yaptıkları şey için ikisini de övdüm. Bana başka güzel haberler de verdiler. Yaşadıkları kaza sayesinde, aileleri onların birbirini gerçekten sevdiğini görmüş ve evlenmelerine razı olmuş. Ben de içtenlikle onların mutlu olmasını diledim. Bunlar, Dafa’nın getirdiği kutsamalardır!
İş yerinde Dafa hakkında konuşmak için böyle bir ortam oluşturduktan sonra, çalışma saatlerimin beklenmedik şekilde azaldığını fark ettim. Sanki içinde bulunduğumuz ortam, üç işi yapmamızı desteklemek için tamamen uyum sağlamıştı — işimiz ve xiulian uygulamamız tek bir bütün hâline gelmişti.
(Devam edecek, Minghui.org’daki 22. Çin Fa Konferansı için seçilmiş gönderi)
Telif Hakkı © 2025 Minghui.org'a aittir. Her hakkı saklıdır.