(Minghui.org) Selamlar, saygıdeğer Shifu! Selamlar, uygulayıcı arkadaşlar!

2015 yılında, Falun Gong’a zulmünden sorumlu olan eski Çin Komünist Partisi (ÇKP) diktatörü Jiang Zemin’e karşı ceza davası dilekçesi sunduğumdan beri, özellikle de ÇKP’nin önemli siyasi toplantılarından önce polis düzenli olarak beni “ziyaret” etmeye başladı. Başlarda onlara kararlı bir şekilde gitmelerini söylüyordum. Zaman geçtikçe, bazı polislerin aslında iyi insanlar olduğunu fark etmeye başladım. Böylece bu “tacizler”, onlara gerçeği açıklamam için birer fırsata dönüştü. Burada, polisler hakkındaki tavrımı nasıl değiştirdiğimi paylaşmak istiyorum.

Polise Karşı Kızgınlık ve Korku Duyuyordum

Zulüm 1999’da başladığında, polislerin uygulayıcıları durmaksızın tutuklamasına bizzat tanık olduktan sonra, polise karşı güçlü bir olumsuz duygu geliştirdim. Şimdi anlıyorum ki bu duyguların kökeni korkuydu. Polis bizim düşmanımız değil; onlar ÇKP tarafından bize zulmetmek için kullanılan kurbanlar. Fakat korkumdan dolayı, kendimi korumaya yönelik güçlü bir niyetim ve yine çok güçlü bir rekabetçi zihniyetim vardı.

İlk taciz olayı 2016’da oldu. Köy yöneticisi ve altı polis memuru evimize geldi. Ben o sırada evde değildim. Üniversiteden yeni mezun olan kızım evde yalnızdı. Ona hala Falun Gong uygulayıp uygulamadığımı sordular ve beni bir beyin yıkama merkezine götürmekle ya da hapse mahkûm etmekle tehdit ettiler.

Her bir memurun omzunda birer video kaydedici vardı. Kızım biraz korkmuştu, ancak yine de şu cevabı verdi: “Annemin Falun Gong uygulamayı bırakması mümkün değil. İyi bir insan olmaya çalışmakla hiçbir yanlış yapmıyor.”

Sonra memurlardan isimlerini istedi ve polis şefi dahil hepsi adlarını ve unvanlarını söyledi.

Kızım tekrar, Falun Gong uygulamanın yanlış bir şey olmadığını vurguladı. Benim ve kocamın cep telefonu numaralarımızı istediklerinde, vermeyi reddetti. Genç bir polis, “Bize mutlaka bir numara vermelisiniz. Üstlerimize nasıl rapor vereceğiz?” diye üsteledi.

Kızım cevap vermekten kaçamayacağını anlayınca, kendi numarası olduğunu söyleyerek onlara sahte bir numara verdi.

Ben eve geldiğimde, kızım olan biteni anlattı. O akşam köy yöneticisinin yanına gidip, neden polisleri evimize getirdiğini sordum. Polislerin beni aradığını ve sebebini ayrıntılı bilmediğini söyledi. Eğer onların inancıma baskı yapmak için geldiklerini önceden bilmiş olsaydı, onları getirmeyeceğini de ekledi.

Ona, “Onlar iyi insanlara zulmediyorlar. Bundan sonra artık onlarla işbirliği yapmamanızı umuyorum.” dedim. Ona bir broşür uzattım, o da kabul etti.

Ertesi sabah, ben pazara alışverişe gitmişken polis şefi ve bir memur tekrar geldi. Yine kızım evde yalnızdı. Bu kez gergin değildi ve onları içeri davet etti.

Şef, kızıma Tiananmen’deki sözde kendini yakma olayını sordu. Kızım, olayın ÇKP tarafından tamamen sahnelenmiş olduğunu anlattı. On dakika kadar konuştuktan sonra telefonları çaldı ve kalkıp gitmek istediler.

Kızım, onların gitmesine izin vermedi ve onlara gerçeği açıklamaya devam etti. On dakika daha konuştu ve dışarı çıkmak için acele ederlerken, polis şefini kolundan tutup tekrar içeri çekti. İkinci kez aranması üzerine ancak ayrılabildiler.

Polislerin tekrar neden geldiğini öğrenmek için köy yöneticisine gittim. Bunu bilmediğini söyledi. Ayrıca polislerin, onlara verdiğim broşürü de aldıklarını söyledi. O anda anladım ki polis yüzeyde kaba ve sert görünse de aslında gerçeği aramak için gelmişlerdi.

İki gün sonra polis yine geldi ve bu kez evimin önünde karşılaştık. Onlara gerçeği açıklamam gerektiğini bilsem de gergin olduğum ve korktuğum için sakin konuşamıyordum. Bir anda ağzımdan şu sözler döküldü: “Kimsiniz siz?”

“Biz karakoldan geliyoruz.” dediler.

“Yanlış yere geldiniz. Benim polisle bir alakam yok. Hiçbir kanunu çiğnemedim, hiçbir yanlış bir şey yapmadım.”

Genç memurlardan biri kimliğimi doğrulamak istedi ve benimle içeride konuşmayı talep etti. Ben ise mutlaka sokakta konuşmakta ısrar ettim ve kocamdan görüşmeyi kaydetmesini istedim. Memurun adını sorduğumda ağlamaya başladı ve adını yazmamam için bana yalvardı.

Kocam, bizi taciz ettikleri ve hayatımızı altüst ettikleri için onları eleştirdi. Buna karşılık, takviye çağırmakla tehdit ettiler.

Ben de onları günlük hayatıma müdahale etmekle suçladım. Genç memur, sokaktakilerin duyacağından korktuğu için sesimi alçaltmamı istedi. Ona saklayacak hiçbir şeyim olmadığını söyledim. Beni vazgeçiremeyeceklerini anlayınca, polisler arabalarına döndüler.

Onlara, “Komünist rejimi takip edip Dafa uygulayıcılarına zulmetmeyin. Bu sizin için hiç iyi değil.” dedim. Orada durup beni dinlediler.

Sözlerimi bitirince, “Benim söyleyeceklerim bu kadar. Artık gidebilirsiniz. Unutmayın, bir daha gelmeyin ve komünist rejimin sizi bize zulmetmek için kullanmasına izin vermeyin.” dedim.

Onlar gittikten sonra komşularım bana neler olduğunu sordular. Polisin, Falun Gong’u uyguladığım için beni taciz etmeye geldiğini anlattım. Komşum, “Onları dikkate alma. Yaptıkları hiçbir olumlu şey yok.” dedi.

Zulüm hakkında açıkça ve cesaretle konuştuğumda, komşumun gerçeği anlayabilmiş olmasından dolayı minnettarım. Aynı zamanda, korkumu yenip polise gerçeği açıklayabildiğim için de mutluyum.

Bir yıl sonra görünürde bir dolandırıcılık karşıtı bir cep telefonu uygulamasıyla ilgili broşür dağıtmak için polis yeniden geldi. Kızım onları kapıda durdurdu ve köy yetkililerinden broşürü zaten aldığımızı söyledi. Broşürü mutlaka bana bizzat vermek istediklerini ve evde olup olmadığımı tekrar tekrar sordular. Kızım, broşürü ya da söylemek istedikleri her ne varsa bana iletebileceğini ısrarla söyleyince, ayrılıp gittiler.

Korku, Rekabetçilik ve Negatiflik Çözüldüğünde Merhamet Ortaya Çıkar

Sonraki birkaç yıl boyunca, polis her yıl beni taciz etmek için geri geldi. Çoğu zaman kapıyı çalmadan içeri giriyorlardı. Fakat beni görür görmez, tek kelime etmeden kaçıyorlardı. Bu davranışları, içimdeki öfkeyi daha da körüklüyordu. Ne zaman geri gelseler, onları videoya çekiyordum; bu da onların daha da hızlı kaçıp gitmelerine yol açıyordu.

COVID-19 pandemisi sırasında geldiklerinde, kızım şöyle dedi: “Polisin görevi kötü insanları tutuklamak. Neden asıl işinizi yapmıyorsunuz da durmadan bizi taciz ediyorsunuz? Birkaç yıl önce bir mahalle etkinliğinde cep telefonum çalındı. Polise bildirdim, hala ne telefonu bulabildiniz ne de hırsızı yakalayabildiniz. Neden zamanınızı gerçekten yapmanız gereken işlere harcamıyorsunuz? Böyle boş işlerle vaktinizi ziyan ediyorsunuz. Dafa uygulayıcıları iyi insanlardır; ama siz gidip iyi insanları taciz etmeyi seçiyorsunuz.”

Memurlardan biri, “Geçen yıl bir olayı çözdük.” diye karşılık verdi.

Kızım, “Yılda sadece bir dava mı? Bu ne kadar ‘verimli’ bir çalışma? Dafa uygulayıcılarını taciz etmeye harcadığınız zaman ve enerjinin yarısını bile gerçek davalara harcasaydınız, hepsini çoktan çözmüş olurdunuz.” dedi.

Konuşma gittikçe hararetlenince, kızımı durdurdum ve memurlara karmanın karşılığı ile ilgili hikayeler anlatarak, zulüm politikasını yürütürken bile merhametli olmak gerektiğinden bahsettim. Onlar da beni anladıklarını söylediler ve gerçekten üstlerinden ciddi baskı gördüklerini, şahsen beni taciz etme niyetlerinin olmadığını itiraf ettiler.

Benim tavrım değiştikçe, onların tonları da yumuşamaya başladı. Karşılaştıkları birçok zorluğu benimle paylaştılar. Tekrar geldiklerinde, gizlice davranıyor ve daha dostça davranıyorlardı. Onların, sadece işlerini yapmaya çalışan iyi insanlar olduklarını anladım. Onlara karşı olan soğukluğum yavaş yavaş eriyip gitti.

Bu deneyimi diğer uygulayıcılarla paylaştığımda, olumsuz yöntemlerle hareket ederek onların kalplerini değiştiremeyeceğimizi fark ettik. Ben onları kovduğumda, ne onları kurtarmış oluyordum ne de kendi uygulamamda ilerleme kaydediyordum. Kendimi değiştirmeye ve korku ile rekabetçilik takıntılarım üzerinde çalışmaya karar verdim. Artık onları geri çevirmemeliydim. Onlar sadece üstlerinin emirlerini uyguluyor olsalar bile, bu yalnızca yüzeysel bir sebepti; daha derinde, beni bulmalarının başka bir sebebi olmalıydı; belki de onlara gerçeği açıklamam içindi. Belki de tüm bunları Shifu ayarlamıştı. Yoksa, bir Dafa uygulayıcısıyla konuşma fırsatını hiç bulamayabilirlerdi. Konuşmalarımız sırasında, onların ne kadar karışık duygular taşıdıklarını fark ettim ve Dafa hakkında aslında hiçbir şey bilmediklerini anladım.

Geçen yıl Ekim ayında, iki memur yine beni ziyarete geldi. Onlardan biri benimle konuşurken, diğeri cep telefonuyla gizlice çekim yapıyordu. Ziyaretlerinin boşa gitmemesi

için onlara merhametle yaklaşmam gerektiğini kendime hatırlattım. Onları içeri davet edip çay ve meyve ikram ettim.

Şaşırdılar, ama oturup konuşmayı kabul ettiler. Başta oldukça huzursuz oldukları belliydi, fakat bunun beni etkilemesine izin vermedim. Bunun yerine, onlara Dafa ile ilgili temel gerçekleri anlattım ve Jiang’a dava açtıktan sonra maruz kaldığım mali baskıyı açıkladım. Ayrıca geçmişteki kötü tavrım için onlardan özür diledim. Beni dikkatle dinlediler ve hatta işverenimle irtibata geçip bana ödenmesi gereken parayı geri almam için ısrar ettiler.

Çok geçmeden diğer bir olayla ilgili çağrı aldılar; böylece çaylarını bitirip ayrıldılar. Bu deneyim, onlara karşı iyi niyet göstermenin ne kadar önemli olduğunu anlamamı sağladı. Onlar kızımdan bile daha gençti ve onları kurtarmak için kendimi sorumlu hissettim.

Bu yıl Haziran ayında beni ziyarete geldiklerinde, tesadüfen duş alıyordum. Ben üzerimi giyinene kadar, bahçede bekleyip kocamla sohbet ettiler. Memurlardan biri kocama, “Toplum bugünlerde çok karanlık bir hale geldi. Ben asla Parti’ye üye olmam.” dedi.

Dışarı çıktığımda, onlara mevcut siyasi ortamda kendilerini korumaları gerektiğini söyledim. Onlar da bana, Dafa materyallerini dağıtırken kendi güvenliğime dikkat etmemi hatırlattılar.

Onlara, bazı ihbarlar gelse bile birçok polisin artık uygulayıcıların materyal dağıtmasıyla ilgili şikayetleri görmezden geldiğini duyduğumu anlattım. “Onların hepsi Dafa uygulayıcılarını koruyor. Siz de aynı şeyi yapmalısınız ki nesilleriniz için erdem biriktiresiniz.” dedim.

Uygulayıcıları tutuklamadıklarını ve Dafa uygulayıcılarını ihbar edenlerin ahmak kişiler olduğunu söylediler. Onlara, içtenlikle “Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi.” sözlerini tekrar etmelerini ve bunun kendilerine kutsama getireceğini söyledim. Memurlardan biri, ÇKP’nin hiçbir örgütüne üye olmadığını söyledi.

ÇKP’nin 2025 Eylül’ündeki askeri geçit töreninden önce, polisler için pek çok materyal hazırlamıştım, ancak hiç gelmediler.

Temelin Anlaşılması İçin Yüzeyin Ötesine Bakmak

Korku çoğu zaman cehaletten kaynaklanır. Ancak yüzeyde görünenin ötesine geçip olayların arkasındaki gerçek sebebi anladığımızda, daha az hata yapar ve insanları kurtarma konusunda daha etkili oluruz.

Korkunun yıllarca beni nasıl kontrol ettiğini düşünmek gerçekten şaşırtıcı. Takıntımı anlamaya ve tanımaya başladıkça, merhamet ve şefkat geliştirdim; ayrıca misyonumu yerine getirme konusunda bir sorumluluk duygum da oluştu. Korku olmadığında, akıl sağduyusu geri geliyor.

Shifu, bizimle kader bağı olan hiç kimseyi kaçırmamamız gerektiğini öğretti. Seçici davranmamalıyız. Polis memurlarıyla etkileşim kurarken, onlara karşı daha nazik olmalı ve Dafa’nın güzelliğini takdir etmelerine yardım etmek için daha fazla şefkat göstermeliyiz. Bu, zulmü bertaraf ederken ve insanları kurtarırken atmamız gereken önemli bir adımdır.

Olaylar yüzeyde nasıl görünürse görünsün, biz yine de her fırsatı kullanarak insanları kurtarmalıyız. Haydi hepimiz, polis hakkındaki tavrımızı değiştirelim. Onlar yalnızca işlerini yapıyor; üniformalarının altında, gerçek benlikleri bizimle bağ kurmak için can atıyor. Bazı uygulayıcılar, doğrudan karakollara gidip, memurlara bizzat gerçeği açıklıyor. Pek çok polis aslında iyi insan ve bizim kendilerine olan şefkatimizi hissedebiliyorlar.

Yukarıda anlattıklarım, son dönemdeki bazı tecrübelerim ve anlayışlarımdır. Fa ile uyumlu olmayan bir şey varsa, lütfen belirtiniz.

Teşekkür ederim, Shifu! Teşekkür ederim, uygulayıcı arkadaşlar!

(Minghui.org’daki 22. Çin Fa Konferansı için seçilmiş gönderi)

Orijinal Çince makale