(Minghui.org) (Bölüm 1’in devamı)

Akrabalara ve Arkadaşlara Gerçeği Açıklamak

Eskiden çok çabuk sinirlenen bir yapım vardı. En ufak bir sorun çıktığında bile insanlara yüksek sesle bağırırdım. Kimseden çekinmezdim, ama aile üyelerim ve akrabalarım benden çekinirlerdi. Sonraları sağlık sorunları yaşamaya başladım; kaygılı biri haline geldim ve daha sık öfkelenmeye başladım. Kardeşlerim ve kuzenlerim, söyledikleri şakaların benim düşüncelerime ters düşebileceğini düşündüklerinde, beni gördükleri anda birden, “Durun, durun, abla geliyor,” ya da “Ablanın haberi olmasın,” diyerek susarlardı.

Falun Dafa uygulamaya başladıktan sonra karakterim değişti. Kendimi Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü ilkelerine göre disipline etmeye başladım. Öfkemi kontrol etmeyi öğrendim ve sinirlenmek yerine gülümsemeye yöneldim. Şirketteki yaşlı güvenlik görevlisi bile artık her zaman gülümseyerek konuştuğumu ve çok daha sakin bir mizaca sahip olduğumu söylerdi. Falun Dafa uyguladıktan sonra bedenim sağlığına kavuştu, ruh halim düzeldi. Aile üyelerim ve akrabalarım bu değişimi gözlerinin önünde gördüler. Bu yüzden onlara Falun Dafa’nın ne kadar harika olduğunu anlatmaya karar verdim.

Üçüncü teyzemin sağlık sorunları vardı ve ameliyat olmuştu. Çok zayıf düşmüştü, bedeni iyice güçsüzleşmişti. Ona besleyici takviyeler götürerek ziyarete gittim. Bir süre sohbet ettikten sonra, Falun Dafa’nın iyi bir uygulama olduğunu ve insan bedeninin daha hızlı toparlanmasına yardımcı olduğunu anlattım. Okuma yazması yoktu ve sağlık durumu da çok kötü olduğu için Falun Dafa’nın egzersizlerini yapabilecek halde değildi. Ona sadece “Falun Dafa iyi” ve “Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi” cümlelerini tekrar etmesini söyledim. Kocasından bu cümleleri yazmasını istedi, böylece her gün okuyup tekrar edebilecekti. Ancak kocası bir Çin Komünist Partisi (ÇKP) üyesiydi. “Bu batıl bir şey. ÇKP, insanların Falun Gong (Falun Dafa olarak da bilinir) uygulamasına izin vermez. Bunları yazmam,” dedi. Teyzem ise, “En büyük yeğenim bunun iyi olduğunu söylüyorsa, o zaman iyidir ve mutlaka etkisi vardır,” diye karşılık verdi.

Onun ateist düşüncelerini aşması için gerçeği tam da bu anda açıklamam gerektiğini hissettim. Ona şöyle dedim: “Benim geçmişte nasıl biri olduğumu biliyorsun; hem sağlığım hem de karakterim çok kötüydü. Tanrıların ya da Buda’ların varlığına hiç inanmazdım. Hastalıklarımın iyileşmesi için defalarca doktora gittim, çeşitli hastanelere başvurdum. Sen bir doktorsun ve hastalıklarımın aslında çaresi olmadığını biliyorsun. Ama Falun Dafa uygulamaya başladıktan sadece iki hafta sonra bütün hastalıklarım ortadan kayboldu. Modern tıpla bunu nasıl açıklarsın?”

Bunu açıklayamadığını söyledi. Ben de ona Falun Dafa’nın Buda Okulu’nun ileri bir uygulaması olduğunu ve ÇKP’nin Falun Dafa’ya ve uygulayıcılarına zulmettiğini anlattım. Beni dikkatle dinlerken bir kâğıt ve kalem çıkardı ve “Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi” cümlelerini kendi eliyle yazdı.

Duvara asılı Mao Zedong fotoğrafını fark ettim. “Mao yıllar önce öldü,” dedim. “Ölmüş birinin fotoğrafını duvara asmak iyi bir şey değildir. Neden burada duruyor? İnsan ister istemez ürperiyor. Teyzenin bu kadar hastalık ve acı çekmesine de şaşmamak gerek.”

Bana, “İnsanlar Mao’nun insanları koruduğunu söylüyor,” dedi. Ben de şöyle açıkladım: “Amca, teyze… Sizi kandırmışlar. Mao, insanların Tanrı’ya ve Buda’lara inanmasına izin vermedi. Kendisi ateistti. Size nasıl kutsama verebilir? Tarih boyunca insanları koruyanların Tanrı ve Buda olduğu söylenmiştir. Hiç kimse, ölmüş bir ateistin insanlara kutsama verebileceğini duymamıştır.”

Teyzem hemen kocasına dönüp, “Lütfen onu hemen indir. Biz artık bunu istemiyoruz,” dedi. Ben de ayrılmadan önce her birine birer Falun Dafa uğurluğu verdim.

Teyzem gün geçtikçe daha iyi oldu. Beni yeniden gördüğünde elimi tuttu ve, “Yeğenim beni kurtardı!” dedi. Hemen düzelttim: “Seni kurtaran Shifu oldu.” O da içtenlikle, “Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi,” diye karşılık verdi.

Dedem bir süre bizimle yaşadı ve sonunda da evimde vefat etti. En büyük oğlunun oğlu olan en küçük torunu, evlerini yenileyeceklerini ve dedemi de yeni eve alacaklarını söylemişti. Bu nedenle dedemin evini kendi evleriyle birleştirip ondan fazla odası olan geniş bir ev yaptılar. Ancak ev tamamen yenilendikten sonra dedemi yanlarına almadılar. Dedem yaşlı bir adamdı, başka çaresi kalmadığı için yüksek bir apartmanda yaşayan babamla kalmak zorunda kaldı. Seksenli yaşlarındaydı ve apartman hayatına hiç alışık değildi; gökyüzünü göremediğini, yalnız hissettiğini söyler, gizli gizli ağlardı. Durumu öğrenince daha önce yaşadığım evimi baştan aşağı temizledim ve onun orada kalmasını sağladım. Çok mutlu oldu. Annem ve babam da memnun kaldılar. Evim babamın dairesine yakındı; onlar her gün üç öğün yemeğini hazırlayıp dedeme götürüyorlardı.

Eğer Falun Dafa uygulamıyor olsaydım, dedemin evimde yaşamasına asla izin vermezdim. Küçüklüğümden beri kız çocuklarını önemsemezdi ve anne babama da iyi davranmazdı. En çok sevdiği büyük oğlu ve onun iki oğlu vardı; onların tarafını tutar, onların eşi ise anneme sürekli zorbalık yapardı. Ben de annemi korumak için onunla tartışır, kavga ederdim. Hatta bir keresinde dedem yakamdan tutup beni evinden dışarı atmıştı.

Babam iş değiştirince şehre taşındık ve annemle ben, büyük amcamın eşiyle ilişkimize tamamen son verdik. Eğer Falun Dafa’yı uygulamamış olsaydım, dedemi evimde misafir etmeyi hayatta kabul etmezdim; kuzenimle kavga eder, dedemin en çok sevdiği oğlunun ona nasıl davrandığını sürekli yüzüne vururdum. Böyle yapmış olsaydım iki aile arasındaki nefret daha da derinleşirdi.

Falun Dafa uygulamaya başladıktan sonra, annemle bu meseleleri Fa’nın bakış açısından konuştum. Annem her zaman mantıklı ve sağduyulu biridir. Sonunda iki ailemiz, memleketimizdeki bir cenaze sırasında el sıkışıp barıştı. Falun Dafa, bu nefreti tamamen çözdü.

Dedem Çin satrancı oynamayı çok severdi. Sık sık katlanır taburesini alır, dışarı çıkıp kendisine oyun arkadaşı arardı. Gittiği yerlerde insanlara şöyle dermiş: “Eskiden erkek çocuklarını sever, kızları küçümserdim. Bu hiç doğru değilmiş. Torunum benim evimi işgal etti, yaşlı bir adam olarak kalacak yer bulamadım. Çocukken hiç sevmediğim o zayıf kız torunum var ya… İşte bugün bana en çok yardım eden, en çok destek olan o çıktı.”

Ben de ona Falun Dafa’nın ne kadar harika olduğunu anlattım. İşitme sorunu olduğu için, Shifu’nun sesli derslerini kulaklıkla dinlemesini sağladım.

Bir süre sonra, sanki sadece uykuya dalmış gibi son derece huzurlu bir şekilde, 92 yaşında vefat etti. Biz de memleketine dönüp cenaze törenini orada yaptık. Falun Dafa akrabalar arasındaki nefreti çözmüş olduğu için, büyük ailemizle tamamen uyum içinde kaldık. Daha önce hepsini görmeye zaman bulamamıştım; bu yüzden bu fırsatı değerlendirip onlara gerçeği kapsamlı bir şekilde açıklamaya karar verdim.

Evden mezara kadar yol oldukça uzundu. Kısa mesafeler ilerledikten sonra törenler yapılıyordu. Ben törenlere katılmasaydım, birçok kişi bunu garip karşılayacak ve onlara sonradan gerçeği açıklamak benim için çok daha zor olacaktı. Cenaze üç gün sürdü ve bu bana onlarla konuşmak için bolca zaman verdi. Gerçeği üçer, beşer, bazen yedişer kişilik gruplar hâlinde anlattım. Onlara Falun Dafa’nın Buda Okulu’nun ileri bir xiulian uygulaması olduğunu, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü ilkelerine göre nasıl iyi bir insan olunacağını, ÇKP’nin Falun Dafa’ya nasıl zulmettiğini, ÇKP’nin Tiananmen Meydanı’ndaki kendini yakma olayını nasıl sahnelediğini ve insanların neden ÇKP’den ve bağlı tüm kuruluşlardan ayrılması gerektiğini tek tek açıkladım.

Onlarla konuşurken içimde büyük bir sakinlik vardı. Annemle babam da beni destekledi. En büyük amcamın iki oğlu gerçeği öğrendi ve onlar da diğer akrabalara gerçeği açıklamaya başladı. Üç günün sonunda bütün aile bireyleri ve akrabalar dikkatle beni dinlemişti. En büyük amcamın eşi dışında hepsi, ÇKP’den ve onun bağlı kuruluşlarından ayrılmayı kabul etti.

Daha sonra diğer uygulayıcılarla birlikte yeniden memlekete gittim ve her aileye uydu alıcısı kurduk. NTD programlarını çok sevdiler. Bir gün kuzenim bana, “Abla, lütfen bir dahaki sefere daha fazla materyal getir. Eşimle pazara gittik; insanlar senin materyallerini okumayı çok seviyor. Yanımda olan broşürleri verdim, daha fazlasını istediler,” dedi. Artık memlekete her gittiğimde ona bir kutu dolusu materyal götürüyorum ve o da hepsini memnuniyetle kabul ediyor.

Hastalara Merhametle Yaklaşmak

Annem bir kış günü hastaneye kaldırıldı ve ameliyat oldu. Hastanede ona ben baktım. Orada kaldığım süre boyunca hem hastalara hem de refakatçilerine her zaman nazik davrandım ve fırsat buldukça onlara gerçeği açıkladım.

Aynı odada kalan, 60’lı yaşlarında kırsal kesimden bir yaşlı adam vardı. Üç oğlu olmasına rağmen, ameliyat olduğu gün yalnızca en büyük oğlu ve en küçüğü kısa bir süre görünüp gitmişti. Geri kalan tüm zaman boyunca gece gündüz ona karısı bakıyordu. Kadın çok yorulmuştu; ayakları ve bacakları şişmişti. Ona su getirdim, biraz olsun gözlerini dinlendirebilmesi için serum damlasını takip ettim.

Doktor, ameliyattan bir gece önce kocasının bol pijamalar giymesi gerektiğini söylemişti. O gün ne onu ziyaret eden birileri olmuştu ne de bir şey getiren… Kadın bana, “Hemşire geldikten sonra seruma bakabilir misiniz? Ben eşime pijama almaya çıkacağım,” dedi. Hastanenin içindeki dükkânda pijama satıldığını biliyordum, fakat dışarıdaki pazar oldukça uzaktı. Ona, “Nereden almayı düşünüyorsunuz? Hastaneden değil mi? Oğlunuzu arayıp bir tane almasını isteyebilirsiniz. Pazarı bulmanız zor olur, hem yol da uzak,” dedim. Kadın ise, “Hastanedekiler çok pahalı. Oğlum yarın ancak gelebilir. Doktor bugün almamızı istedi. Dışarı çıkıp nerede bulabileceğime bakacağım,” dedi.

Pazarı bulup bulamayacağından emin değildim; taksiye binmeyeceğini biliyordum, bir bisikleti de yoktu. Bu yol onun için fazlasıyla yorucu olurdu. Ona, “En iyisi siz burada kalıp eşinize bakın. Pazarı bulamazsınız. Ben bisikletle gider, sizin için alırım. Oradaki fiyatlar daha uygundur. Böylece eşiniz pijamasını bugün giyer,” dedim. Gözleri doldu. Cebinden 100 yuan çıkarıp bana uzattı. “Ben dönünce verirsiniz,” dedim.

Annemin serumu bittikten sonra babamdan ona bir süre göz kulak olmasını rica ettim. Ardından bisikletle pazara gittim, kaliteli bir pijama takımı aldım ve eve dönüp yıkayıp kuruttuktan sonra hastaneye geri götürdüm. Kadın çok duygulandı ve, “Sen o kadar iyisin ki, üç oğlumdan da iyisin,” dedi. Ben de ona, “Ben Falun Dafa uyguluyorum. Dafa bana önce başkalarını düşünmeyi öğretiyor. Falun Dafa, Buda Fa’dır ve ona inananları korur. Lütfen kalbinden ‘Falun Dafa iyi’ ve ‘Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi’ diye tekrar et; Buda’lar seni koruyacaktır,” dedim.

Benden bu cümleleri öğretmemi istediler, ben de kelime kelime anlattım. Maddi durumları zayıf olduğu için pijamanın parasını kabul etmedim. Kadın çok sade ve dürüst biriydi; “Bundan sonra birbirimizi arkadaş gibi ziyaret edelim,” dedi. Ben de ileride onları ziyaret edip gerçeği açıklamak istediğim için telefon numaralarını aldım.

Annem hastanede bir aydan fazla kaldı. Bu süre boyunca servisteki hastalar ve refakatçileri gelip gittiler. Hepsiyle konuştum, hepsinin telefon numarasını aldım. Annem taburcu olduktan sonra, her birinin evine küçük hediyeler götürerek ziyarette bulundum. Onlara gerçeği açıklayan broşürler ve Falun Dafa uğurlukları verdim; hem kendilerine hem aile üyelerine gerçeği anlattım.

Onların gerçeği duymak için bu fırsatı beklediklerini hissediyordum. Her aile benimle içtenlikle konuştu, anlattıklarımı sevinçle dinledi ve gerçeği anlayarak kabul etti.

Sürücü: “Neredeyse ÇKP’nin Kurduğu Tuzaklardan Birine Düşüyordum”

İş arkadaşlarıma, aileme ve arkadaşlarıma gerçeği anlatıyorum; aynı şekilde alışverişe gittiğimde, arkadaşlarımla buluştuğumda ya da otobüse bindiğimde karşılaştığım insanlara da gerçeği açıklıyorum. Alışveriş merkezine ve pazara sık sık giderim. Alışveriş merkezindeyken büyük banknotları bozdurur, üzerlerine gerçeği açıklayan mesajlar bastığım küçük banknotlar alırım. Pazarda ise çoğu zaman yalnız kendim için değil, arkadaşlarım, akrabalarım ve iş arkadaşlarım adına da çeşitli şeyler satın alırım. Böylece daha fazla insanla temas kurar ve daha çok kişiye gerçeği anlatabilirim.

Gerçeği açıklayan mesajlı banknotları özellikle ödeme yaparken kullanırım. Pazardayken elime geçen her fırsatı değerlendirir, insanlarla konuşur, onlara gerçeği açıklarım. Nerede olursam olayım, Falun Dafa’yı her zaman korur, her ortamda savunurum.

Bir gün, alışverişimi bitirdikten sonra bir taksiye bindim. Sürücü emekli bir gaziydi. Ona gerçeği anlatma konusunda önce biraz tereddüt ettim, bu yüzden gerçeği anlamasını engelleyen müdahaleyi uzaklaştırmak için bir süre doğru düşünceler gönderdim. Ardından beş yuanlık bir banknot çıkarıp gülümseyerek, “Bakın, alışveriş yaparken üzeri mesajlı bu para üstünü aldım. Mesaj Falun Gong’la ilgili,” dedim. Sürücü yüzünde hiçbir ifade olmadan bana dönüp, “Ne yazıyor?” diye sordu. Ben de sesli şekilde okudum: “Falun Dafa iyi, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü iyi. Tehlike anında hayatınızı kurtarabilir.” Yine de hiçbir şey söylemedi.

Ona buna inanıp inanmadığını sordum. İnanmadığını söyledi. Nedenini sordum; bu kez o bana benim inanıp inanmadığımı sordu. “Doğruluk, Merhamet ve Hoşgörü güzel şeylerdir,” dedim. “Bugün toplumun en çok ihtiyaç duyduğu da tam olarak bunlar.”

Bana bakıp, “Peki buna inanmanın ne faydası var? ÇKP buna inanmamıza izin vermiyor. Eğer inanırsanız ÇKP sizi cezalandırır,” dedi. Ona gülümseyerek, “Tam da ÇKP insanların inanmasına izin vermediği için toplum bu kadar karıştı,” dedim. “İnsanlar birbirine güvenmiyor, doğal ve insan kaynaklı felaketler ardı ardına yaşanıyor.”

Sözümü bitirmeden beni sertçe durdurdu: “Sen Falun Gong uyguluyorsun, değil mi?” Ben de gülümsememi bozmadan, “Neden böyle düşündüğünüzü sorabilir miyim?” diye sordum. “Konuşurken kullandığın ton ve yüz ifaden tıpkı kız kardeşiminki gibi,” dedi. “O Falun Gong uyguladığı için üç yıl gözaltında tutuldu. Çok acı çekti ama hapisten çıkınca yine Falun Gong uygulamaya devam etti. Ne söylesek dinlemez. Bir gün öğle yemeği zamanı kocası beni arayıp onu kaldırmam için çağırdı. Gittiğimde kimse masadaki yemeklere dokunmamıştı, ama o odasında böyle bacak bacak üstüne atmış oturuyordu.”

Sürücü, sol eli hâlâ direksiyondayken sağ elini dikleştirip kız kardeşinin nasıl oturduğunu gösterdi. Onun, öğlen saat 12’de doğru düşünceler gönderdiğini anladım. Devam etti: “Görüyorsun ya, bütün aile masada onu bekliyordu, o ise odasında Falun Gong yapıyordu. Bu normal mi? Kocasıyla birlikte odaya gittik. Her birimiz bacaklarından tuttuk, onu başka bir odaya taşıdık. Onu bıraktık ama o hâlâ Falun Gong yapıyordu. Gözlerini bile açmadı. Böyle bir şey insanı sinirlendirmez mi?”

Gülümseyerek ona, “Peki masadaki tüm yemekleri kim pişirdi?” diye sordum. “Kız kardeşim,” dedi. Ev işlerini yapıp yapmadığını sordum. “Evet, bütün ev işlerini o yapar,” dedi. “Torunlarına bakar, yaşlılara bakar; küçüklerden büyüklere herkesin yemeğini o pişirir.”

Ona, bütün bunları yapacak kadar sağlıklı olup olmadığını sordum. “Sorduğun iyi oldu,” dedi. “Eskiden çok hastaydı. Aile birikimlerinin tamamını ilaçlara harcadı. Kocası hem yemek pişirir hem çamaşır yıkardı. Ama Falun Gong uygulamaya başladıktan sonra her şeyi yapabilir hale geldi; daima enerjik, daima dinç.”

“Bu gerçekten harika,” dedim. “Falun Gong’dan sonra ilaç kullanmasına gerek kalmadı. Kocası artık yemek pişirmek ve çamaşır yıkamak zorunda değil. Torunlarına da o bakıyor. Aileleri ne kadar da şanslı!” Bu sözlerimden sonra sustu, bir şey demedi.

Gülümsemeye devam ederek ona, “Aslında bir şey dikkatimi çekti,” dedim. “Kız kardeşiniz sizin için tüm yemeği hazırlamış. Sadece odasına geçip on beş dakika meditasyon yapmış. Meditasyonu bitirdikten sonra yemeğini yiyip masayı da toplamış. Eğer beklemek isteseydiniz bekleyebilirdiniz; açsanız önden de yiyebilirdiniz. Peki neden onu bir odadan diğerine sürükleme ihtiyacı hissettiniz?” Sorduğum soruya ne diyeceğini bilemedi.

Şöyle devam ettim: “Kız kardeşiniz gerçekten iyi bir insan ve Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü ilkelerine göre davranıyor. Bir düşünün… Evi tertemiz tutuyor, kocasına bakıyor, torunlarıyla ilgileniyor; evde hiç kimsenin endişelenmesine gerek kalmıyor. Bütün bunları yapabilmesinin sebebi Falun Gong uygulaması ve sağlığının yerinde olması. O daha ne yapmalı? Eğer Falun Gong uygulamasaydı ve eskisi gibi hasta olsaydı, bundan en çok zararı kim görürdü?”

Bunun üzerine ciddileşti. Bir süre düşündükten sonra, “Eve dönünce bu konuyu eniştemle konuşacağım,” dedi. “Biz böyle davranmamalıyız. Neredeyse ÇKP’nin bizim için kurduğu tuzağa düşüyordum. Bana şunu söyle: ÇKP’den ayrılmam bana ne fayda sağlar? Kız kardeşim benden defalarca ayrılmamı istedi. Ordudayken Parti’ye girebilmek için para harcadım, bağlantılar kullandım. Şimdi sen benden ayrılmamı istiyorsun… Ben de ayrılmalı mıyım?”

Ona, “Tabii ki ayrılmalısın,” dedim. “ÇKP’nin ne kadar kötü olduğunu görüyorsun. Cennet onu sooner or later yok edecek. Ondan ayrılmazsan onun bir parçası olmaz mısın? Bizler iyi insanlarız; ÇKP ile birlikte yok edilmeyecek kadar değerliyiz, öyle değil mi?” Bunu duyar duymaz, “Evet, ayrılmak istiyorum. Lütfen gerçek ismimi kullanarak ÇKP’den ayrılmama yardım et. Bana yardımcı ol,” dedi.

“Peki,” dedim, “vaktin olursa kız kardeşinden Komünist Parti Üzerine Dokuz Yorum kitapçığını iste. Onu okursan çok daha fazlasını anlayacaksın.” Sürücü gülümsedi: “Onu bana çoktan verdi. Henüz okumadım. Eve dönünce okuyacağım.” Taksiden inerken bana el sallayıp veda etti.

Son Sözler

Uygulama yolum hiçbir zaman tamamen sorunsuz olmadı; inişlerim ve çıkışlarım oldu. Ama bir Falun Dafa uygulayıcısının üç işi mutlaka yerine getirmesi gerektiğini daima hatırlıyorum. Falun Dafa’nın bana verdiği bilgelikle insanlara gerçeği açıklıyor ve Shifu’ya Fa’nın düzeltiliş sürecinde yardım ediyorum. Shifu’nun beni koruması için minnettarım; uygulayıcı arkadaşların güveni, teşvikleri ve hatırlatmaları için de hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.

Kalan sınırlı zamanda Shifu’nun öğrettiklerini hatırlayacak, kendimi gayretle ve sağlam bir şekilde uygulayacak, üç işi iyi yapacak, tarihi misyonumu yerine getirecek ve Shifu’yu takip ederek asıl evime döneceğim.

(Minghui.org’daki 22. Çin Fa Konferansı için seçilmiş bir gönderidir.)

Orijinal Çince makale